Çağlar CİLARA
  • 01/01/1970 Son günceleme: 18/01/2015 23:11
  • 4.671

Adaletsizlikler yerel boyutta değil, küresel bir adaletsizlik söz konusu. Oxfam isimli İngiliz yardım kuruluşu tarafından yapılan araştırmaya göre, 85 kişinin varlığı 3,5 milyar kişinin varlığından fazla.

Oxfam, adaletsizliklerin giderilmesi için öneriler ortaya attı. Kamu hizmetlerinin tamamen ücretsiz olması ve zenginden daha fazla vergi alınması gibi ufak tefek düzenlemeler bu önerilerden birkaçı.

Türkiye'de ise ekonomik adaletsizlikler küresel çaptakilerden farklı değil. Zenginlerimiz çok zengin, yoksulumuz ise çok yoksul.

Bu tablonun sadece ekonomik boyutu... Bir de adaletsizliklerin siyasi boyutları var. AK Parti iktidarı Türkiye'ye önemli sözler verdi. Girdiği her seçimi daha da güçlenerek kazanmasının altında vatandaşlarını fişleyen, tehlikeli gören ve dışlayan devlet anlayışını terk etmesi yatıyordu. Ben dâhil hepimiz AK Parti'nin böyle bir mücadeleye girişme ihtimaline destek verdi. AK Parti'yi özellikle vesayet odakları ile mücadelesinde hep destekledik. Onları saf dışı bırakıp onların yaptığı işleri devam ettirmesine ise göz yumamayız.

12 yıl önceki ortamdan farklı bir durumun olmadığını bazı belgeler bizlere gösteriyor. AK Parti de vatandaşını fişlemiş. 'Bizden değildir' şeklinde notlar düşmüşler. Fark ne? Kendisinden önceki, 'dindarları' dışlarken bu Hükümet ise 'içki içiyor, sol görüşlü' şeklinde uyarılarda bulunarak laik kesimi ve kendisi gibi düşünmeyenleri fişliyor. Sistem aynı, sadece maskeler değişti.

Sinop Havalimanı Müdürü için fişleme tutanağında, "alkol alır, bizim insanımız değil, gitmeli" şeklinde not düşülmüş.

Hükümet, 'bizden veya bizden değil' diyerek insanları kimlikleri ve yaşam tarzları üzerinden ayırmış.

Biz resmi ideolojiye insanları dindar veya farklı kimlikleri nedeniyle ayrımcılık yapıyor diye kızarken benzer uygulamaları görür olduk.

Bu fişleme belgesinden anladığımız kadarıyla Hükümet ile aynı düşünmeyen insan, devlet için artık bir 'yabancı' ve tehlikeli.

'Fişlemeler tarihe karışacak' diyen devlet, 'bizden değil' dediği insanların üzerini çiziyor.

Bu durumda insanın aklına acaba dinimiz kimler için 'bizden değil' demiş sorusu geliyor.

"Komşusu açken tok yatan bizden değildir" denilen inancımızda, Hükümet kendisi gibi düşünmeyene fişleme tutanaklarında "bizden değildir" diyor.

Peygamber Efendimiz, "Bizi aldatan bizden değildir" derken Hükümet yaşam tarzları kendisine uymayan insanlara "bizden değildir" diyor.

İşini iyi yapsan da eğer onlar gibi düşünmüyorsan sen artık devlet için bir 'yabancı'sın. Bu uygulamalarla Avrupa Birliği üyeliği hayalden öteye geçemez.

Başka bir konu daha var. Bu da oldukça hayati bir mesele… Bir ülkenin demokrasi olup olmadığını güçlü ve adil bir hukuk sistemi üzerinden görebiliriz. Ama bizde durum tam tersi…

Yüksek yargı organının en tepesindeki isimlerden biri olan HSYK 2. Daire Başkanı Yılmaz, Twitter hesabından Başbakan Davutoğlu'nun cemaati eleştiren sözlerini RT (onaylama) yapıyor.

Bu Türkiye'de adalete olan güvenin neden 'sıfırlandığını' gözler önüne seriyor. HSYK 2. Daire Başkanı Yılmaz artık tarafsızlığını yitirmiştir.

Başbakanın yargıdaki bir dava ile ilgili suçlamalarını RT yapmak, onun görüşlerini onaylamak anlamına geliyor.

Bu durum da yargıya olan güvenin tamamen ortadan kalkmasına yol açıyor. Çünkü ben Hükümeti açıkça destekleyen bir yargıçtan adalet bekleyemem.

Yargıçlar tarafsız olmalı. Tarafsızlığa gölge düşüren Yılmaz bu görevinden derhal istifa etmelidir.

Hâkimler, savcılar, yargıçlar siyasi parti liderlerinin ya da temsilcilerinin açıklamalarını onaylayamaz. Siyasi görüşleri vereceği kararı etkileyemez.

Başbakanı RT yapan hâkimin tarafsızlığını yitirdiği gerçeği umarım görmezden gelinmez. Bir AK Partili vatandaş şunu düşünsün; yüksek mahkemenin en önemli isimlerinden biri, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun yazdığı yazıları kendi internet sayfasında paylaşıyor, AK Partili vatandaşım o yargıcın vereceği karara güvenir mi?

Yazarın Yazıları