A. Raif ÖZTÜRK
  • 11/12/2023 Son günceleme: 11/12/2023 10:02
  • 2.815

HAYAT (Ömür); Yüce Yaratıcımız tarafından SINANMAK üzere bizlere verilen bir süreçtir.

(*1.) Sınavın araç, gereçleri, şekil ve süreleri, komando sınavlarında olduğu gibi herkes için farklı farklıdır. Bu sınavın SEBEBİ; kaçınılmaz olan ölüme, BERZAH (yani Kabir, Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra) âlemlerine ve mutlaka sevk edileceğimiz Ebedî Ahirete hazırlanmaktır?

Esas gerçek böyle olduğu halde; maalesef âhırzaman fitneleri, nefis ve şeytanların aldatmalarıyla, lüzumlu veya lüzumsuz meşguliyetler nedeniyle en çok ıskaladığımız ve ihmal ettiğimiz konuların başında geliyor.

İşte bu nedenle bugün, böylesine önemli olan bir konuyu birlikte mütalaa edeceğiz.

Herkesin çok net olarak malumudur ki, hiçbir şey gayesiz olamaz.

Hiçbir fabrika, hiçbir kobi, hiçbir atölye, hiçbir çiftlik, hiçbir kurum ve kuruluş gayesiz ve bir maksatsız değildir. Meselâ köy yollarına yapılan basit çeşmeler bile, suya muhtaç olan insan, hayvan ve tüm canlıların ihtiyaçlarını karşılama gayesiyle inşa edilmişlerdir. Suyu kuruduğu zaman, yani gaye dışı kaldığı zaman, yıkılmaya ve terkedilmeye mahkûmdurlar.

Ahvâl apaçık böyleyken; şu koskoca Kâinat, Dünya, atmosfer tabakaları, dağlar, denizler, hayvanlar ve bitkiler, insanlık âlemine hizmet ettirilirken, acaba şu insanlar başıboş ve gayesiz bırakılabilirler mi hiç?

Ey insan! Sen kendini, başıboş mu sanırsın?

Kalp gözünü açarsan, YARATANI tanırsın. (C.N.oğlu)

Merhameti sınırsız olan Yüce Yaratıcımız, SINAVDA olduğumuz halde bizlere, bu gayeleri KOPYALAR kabilinden Mukaddes kitaplar (bizlere KUR’ÂNI Kerimi) göndermiş.

Rızık ve tahsil peşinde koştururken ve çeşitli meşguliyetlerle bu kopyaları okuyup anlayamayız diye, Başmuallim Peygamber SAV, Müceddidler ve İslâm âlimleri de görevlendirmiş. Her asırda, o asrın ihtiyaçlarına göre cevap verecek ÂLİMLER göndermiş.

Bizlere ise sadece düşünüp akıl edip, bu kopyalardan istifade etmek kalmış.

Şayet bunları ihmal edersek; istesek te istemesek te sevk edileceğimiz BERZAH âlemlerinde ve EBEDÎ Ahiret âlemlerinde binlerce pişmanlıklara ve ebedî Cehennemlere müstahak olabiliriz.

Özel donanımlarla asrımız için görevlendirilmiş olan ve en ünlü Âlimler topluluğu tarafından kendisine BEDİÜZZAMAN unvanı verilen Said Nursi Hz. bu konuyu, hem de çözümünü bakınız ne güzel özetlemiş:

DİN HAYÂTIN HAYÂTI, HEM NÛRU HEM ESÂSI.

İHYÂYI DİN İLE OLUR, BU MİLLETİN İHYÂSI…

Öz Türkçemizle yazılan bu güzel vecizeyi, Din ve mukaddesat düşmanları tarafından tahrif edilerek anlaşılmaz hale getirdiği için, bugünkü Türkçemizle açıklayalım:

DİN HAYÂTIN HAYÂTI, (Din, ömrümüze hayat veren ve canlandıran)

HEM NÛRU (Hem karanlık istikbalimizi aydınlatan, yol gösteren, bilinmeyeni bildiren)

HEM ESÂSI. (Hem de gerçeğin Ta kendisi olan bir nimettir DİN.)

İHYÂYI DİN İLE OLUR, (Bu Hakk din olan İslâm’ı canlandırmakla olur.)

BU MİLLETİN İHYÂSI… (Her türlü sapkınlıklara düşürülmüş olan bu milletin tekrar canlanması, hayat bulması ve kalkınması.)

Bu vecizenin ve bu harika tespitlerin ne kadar doğru olduğu, bu çözüm prensiplerinin yaşandığı güzide tarihimizde ÇOK NET görülmektedir. Şöyle ki:

Herkesin Malumu olan olay: Fatih Sultan kıyafet değiştirerek halkı ve esnafı teftiş etmektedir. Bir bakkala uyarıp, birkaç kahvaltılık ister. Bakkal sadece birini vererek, “efendim, belli ki yabancısınız, diğer ihtiyacınızı bir sokak ilerideki bakkal arkadaşımdan alınız ki, o da siftahını yapsın” der. Orada da birkaç çeşit kahvaltılık ister. O da sadece birini verip, diğerleri için başka bir bakkalı tarif eder. Fatih ne kadar dolaştıysa da her esnaf, diğer esnafa yönlendirdiğini görünce şöyle şükreder: “Ey Yüce Rabbim, benim halkım Senin rızan için böylesine dayanışma içindeyken, ben artık İstanbul’u alabilirim” diyerek, şükürler eder…

Bir başka meşhur olay, SADAKA TAŞLARIDIR:

İslâm Dininin en çok revaçta olduğu zamanlarda, zenginler Zekât ve sadakalarını verecek kimse bulamadıkları için, yüzyıllarca kullanılmış olan sadaka taşlarını icat ederler. Camilerin avlu duvarlarında oyular şeklindeki ve şehrin merkezi yerlerinde 1,5 metre yükseklikteki, üzeri veya bir kenarı oyulmuş taşlan konulmuş. Zenginler, altın ve gümüş sikkelerini (paralarını) o oyuklara bırakır, ihtiyaç sahipleri ise o taşların başına gidip, (diğer ihtiyaç sahiplerini düşünerek) sadece birkaç günlük ihtiyaçlarını alırlardı. O taşlar hiçbir zaman boş kalmazdı. İhtiyaç sahibi olmayanlar da asla oralardan para almazlardı.

Uzun yıllardan beri okullarımızda lâik eğitim adı altında, Yüce Dinimizden yoksun yetiştirilen, bugünkü neslimizi bir düşünelim? Bırakın sadaka taşlarındaki apaçık duran altınları ve gümüşleri; bugünkü nesiller çeşitli kilitler altındaki, kameralarla gözlenen ve şifrelerle koruma altındaki kasları ve matiklerdeki paraları gasp etmiyorlar mı? Birbirilerinin hukuku düşünülmeden, daha çeşitli entrikalarla haksız kazançlar elde edilmiyor mu?

ÇÖZÜM DE GAYET NET: Neler kaybedildiğinde bu durumlara ve bu acıklı hallere düşüldüyse, o DEĞERLER tekrar kazanıldığında, Güven, saygı, sevgi, dayanışma, huzur ve sükûna kavuşulacaktır, inşallah…

*1.) Bakınız; Mülk 2. Bakara 155. Âli İmran 186. Araf 168. Yunus 30. Nahl 92. Enbiya 35. Ankebut 2. Ve 3. Muhammed 31. ve daha nice ayetler. 

Yazarın Yazıları