A. Raif ÖZTÜRK
  • 24/10/2023 Son günceleme: 24/10/2023 14:28
  • 2.169

Önceki yazımızı; “2 Kasım 1917’de; bölgede Siyonist bir Yahudi devletinin kurulması için, Balfour Deklarasyonunun imzalanmasıyla, İngiltere Filistin topraklarını ele geçirmiş oldu ve çok büyük emlâk vergileri koydu.

Sonra bunu sinsice artırdı” satırlarıyla noktalarken, bu konuyu bir sonraki yazımıza havale etmiştik. Önce o yarım kalan cümlemizi tamamlayalım:

Böylelikle bir evin fiyatı 1 milyon ise vergisi 5 milyon oldu. Filistinliler bunu hâliyle ödeyemediler. İngilizler, vergileri ödenemeyen o toprakları sözde Yahudi yerleşimcilere satmaya başladılar. “Filistinliler arazilerini sattılar” dedikleri olay budur.

Arazilere el konulması 1948’e kadar sürdü. Peki geri kalan topraklara ne oldu?

İsrail 30 Mart 1976’da binlerce dönüm Filistin toprağına el koydu. 1976'dan beri bu durum “Toprak Günü” olarak anılıyor. Filistin Toprak Günü'nün geçmişi "Nekbe" olarak bilinen 1948'de İsrail'in kurulması ve sonrasındaki olaylar zincirine kadar uzanıyor. Sınırları içinde kalan Filistinli Arapları yerlerinden çıkarmak için “yıldırma politikaları” uygulamaya devam eden İsrail hükûmeti, 30 Mart 1976'da bu kişilere ait binlerce dönüm araziye el koydu. Filistin halkı, işgali protesto etmek için genel grev düzenledi. İsrail güçlerinin, Dir Hana beldesinde grevle birlikte protesto gösterileri düzenleyen Filistinlilere ateş açması sonucu 6 kişi öldü yüzlerce kişi yaralandı. 1976 olayları, İsrailli yetkililerle Filistinli kitleler arasında ilk çatışma olması sebebiyle büyük önem kazandı. Yani “Filistinliler topraklarını sattı” yaygarası kasıtlı bir yalandır.

Yukarıda izah edildiği gibi, Filistinlilerin topraklarının yüzde 85’i İsrailliler tarafından zorla ellerinden alındı. %15’i de ağır vergiler zoruyla bırakıldı…

Peki, İsrailli yöneticiler içinde hiç mi vicdan sahibi olan yok?

Ilımlı bir Başbakan olan İzak Rabin 1994 yılında, Filistin lideri Yaser Arafat ile barış imzaladıktan kısa bir süre sonra fanatik yahudilerin teşvikiyle Yigal Amir adlı bir kişi tarafından öldürüldü. Bu şekilde diğer ılımlı insanlar sindirildi.

Bunları niçin anlattım?

Kasıtlı olarak çıkarılan bu yalan, gayrimüslim medyada gerçekmiş gibi yayılınca, benim cami cemaatim içinde bile, bugünkü işgal girişimleri ve katliamlar için Filistinlilere “ohh olsun, zamanında topraklarınızı sattınız, şimdi çekin cezanızı” diyenleri duydum ve çok üzüldüm. Hiç olmazsa bundan sonra bu gerçeklerin öğrenilmesini ve hem yalan, hem de gıybet vebâllerine girilmesini önlemek istedim.

Ayrıca bugünkü Filistinlilerin günahı ne?..

Kudüs ve Mescidi Aksa’nın Belgeleri

Uluslararası Komisyon son toplantısını 28 Kasım-01 Aralık 1930 tarihleri arasında, Paris'te gerçekleştirdi ve aşağıdaki karar oy birliğiyle alındı.

(Özet) Ağlama Duvarı'nın mülkiyeti yalnızca Müslümanlara aittir ve vakıf mülkünün bir parçası olan Mescid-i Aksa alanının ayrılmaz bir parçasını oluşturduğundan, gerçek hak sahibi yalnızca Müslümanlardır. Burak (Ağlama) duvarının mülkiyeti de Müslümanlara aittir. Ağlama Duvarının önünde ve duvarın karşısında Meğaribe Mahallesi olarak bilinen bölgenin önünde bulunmakta olan kaldırım da Müslümanların mülküdür. Çünkü burası İslam hukukunun hükümlerine göre, hayır için kullanılması gereken bir vakıftır.” …

Bu karara dayanarak İngiliz Kralı da bir kraliyet fermanı yayınladı.

O dönemde yayınlanmış olan 1931 tarihli Ağlama Duvarı Kararnamesi” Filistin Resmi Gazetesinde de yayınlandı. {Tercüme: Ahmet Ziya İbrahimoğlu 16/10/2023}

Önemli Bir Not:

Bu konudaki araştırmalarımı MÖ.63 yıllarına kadar götürmüştüm.

İsrail Yahudilerinin çeşitli tarihlerde pek çok sürgün yaşadığını, her seferinde de birkaç yüzyılda bir, tekrar bu bölgede toplandıklarını incelerken, benliğimde fırtınalar koparan bir başka gerçeği yakaladım. Şöyle ki:

2086 sene önce bu topraklar için mücadele eden Yahudilerden sonra, tam 21 yüzyıl geçmiş. Çok şeyler değişmiş, nesiller değişmiş, sınırlar değişmiş, fakat "Her bir şehri yüzlerce defa mezaristana çeviren ölüm”, hiç değişmemiş.

Bu zorunlu sevkiyâtın, elbette hayattan ziyâde bir istediği ve gâyesi var."

Bu gâye ve isteği, kâinatın yüce yaratıcısı olan Allah cc, bütün peygamberleri ve son peygamber Hz. Muhammed (SAV) vasıtalarıyla bizlere bildirmiş. İşte bizlerin de kendimizi bu asrın boğuşmalarına kaptırıp, bu gerçeği ve bu sevkiyatta bizlerden istenenleri asla ıskalamamamız gerekir.

Öyle yâ, en fazla 100 senelik ömrümüzle meşgul olurken, binlerce yıllık berzah yolculuklarımızda bizlere ışık, yoldaş, burak ve navigasyon olacak görevlerimizi de asla ihmal etmeyelim.

En önemlisi de ebedi ahiret âlemlerinde, bizlere ebedî cennetleri kazandıracak olan gâye ve görevlerimizden de asla taviz vermeyelim…

Siz değerli dostlarımla da paylaşmak istedim. Vesselâm…

Yazarın Yazıları