Ömer KASAP
  • 28/02/2015 Son günceleme: 28/02/2015 13:25
  • 5.305

Eleştirmek için fiziki olarak bir dile sahip olmak yetmez, fikri ehliyet ve tutarlılık gerektirir.

Yaşam sürmediğiniz ve yabancı olduğunuz bir caddeden geçerken o bölgeyi sahiplenmiş sokak köpeklerinin  (çok af edersiniz) size havlaması da neden orada olduğunuzu eleştirmelerindendir. Her yüksek ses değil, tutarlı olan ve size katma değer sağlayacak, size kendi doğrularınızı sorgulatacak şeylerdir eleştiri...

Gündemimize girmeden hemen önce, eleştiri dilini kontrolsüz kullananların hasar bıraktığı kişilere motivasyon için kullandığım ve konuyla irintili şu hikayeyi arz ederim;

Hindistan’da kusursuz resimleri ile kendini ispatlamış ve ‘renklerin ustası’ olarak anılan çok ünlü bir ressam varmış. Yıllara yorgun düşen elleri titremeye başlayınca, kendisinin yerini alabilecek bir öğrenci yetiştirmiş. Uzun süren çıraklık döneminin sonunda öğrencisi tez niteliğinde bir resim yaparak ustasına götürmüş. Ustası beğenmiş beğenmesine de  resmi kendisinin değil, halkın değerlendirmesi gerektiğini söyleyerek, resmi şehrin en kalabalık meydanında sergilemesini ve yanına kırmızı bir kalem koyarak, toplumdan resmin hatalı yerlerine çarpı koymalarını rica eden bir de not iliştirmesini söylemiş.

Büyük ustanın tavsiyelerini harfiyen yerine getirmiş genç öğrenci. Birkaç gün sonra resmin yanına gittiğinde tüm resmin çarpılar içerisinde olduğunu görünce kahrolmuş. Üstadın tüm teveccühüne rağmen toplumun resmin hemen her pikselini eleştirmiş olması ressamlıktan soğutmuş. Çarpılarla dolu karnesini alıp dikilmiş ustasının yanına... Özgüvenini yitirdiğini ve resim yapmayı bırakacağını söylemiş.

Ustası resmi hiçbir şeyini değiştirmeden yeniden yapmasını söylemiş... Aynı fırça vuruşları ve aynı renklerle resmi yeniden yapmış öğrenci.

Ustası resmin yine aynı şehir meydanında bu defa bir palet dolusu boya, birkaç fırça ve üzerinde  “beğenmediğiniz yerleri düzeltmenizi rica ederim” notuyla sergilenmesini istemiş.... Birkaç gün sonra resmin yanına gittiklerinde paletlerin de boyaların da kullanılmadığını görmüşler. Resmin eleştirilmediğini gören öğrencinin keyfi yerine gelmiş vesselam.

Ve büyük usta  genç öğrencine son dersi şöyle vermiş;

Resmi ilk sergilediğinde topluma eleştirme fırsatı verildiğinde hayatında hiç resim yapmamış, belkide fırça tutmamış insanların  ne kadar acımasız ve sert bir eleştiride bulunabildiklerini ve eserini karalayabildiklerini gördün.

İkinci sergide ise onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim, uzmanlık ve emek  gerektirir. Bu yüzden kimse resmi düzeltmeye cesaret edemedi. “

Herkes hayatı kendi doğrularıyla gördüğünden ve yaşadığı olayları da kendi fikriyle yorumladığından hemen her konuda mutlaka bir eleştiri noktası vardır. Senin görüşün karşı tarafın görüşünden tutarlı ve mantıklı bir şekilde ayrışıyor ise, “ortak akıl noktası”nda buluşmak için kendi fikrini ifade ettiğinde eleştirmiş, kabul ettiğinde ise ikna etmiş olursun. İki kere ikinin dört ettiği kadar basit ve değişmez bir kuraldır.

 

Toplum, kendisini etkileyen genel yaşam kurallarını (kanun) ortak akıl noktasında buluşturarak oluşturulması için belirli insanlara vekalet vermiştir. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan kişiler bu temsil hakkına sahiptirler. Bir kanun teklifine katılırsın yada katılmazsın; sadece ‘Evet’ yada ‘Hayır’dır kullanman gereken dil.

Meclisde eylem yapmak nasıl bir eleştiri dilidir? mantığı nedir? Oturma/yayılma eylemi nedir arkadaş! Eylem nedir, ‘eylediğin’ konu nedir!

CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün  sosyal medya üzerinden paylaştığı son mesaj aynen şu; ”Sevgili arkadaşlar bence yapılacak tek şey halkın isyan hakkı... 2013 Hazirandaki gibi... Tek yol Gezi isyanları... Parlamento hikaye...” 

Siyaseti sokakta yapacaksan meclisde işin ne? diye sormazlar mı adama! Kapat istiklal caddesini oranın iktidarı sizde olsun! Siz altıyüz sandalye koyun, kendiniz oylayın, kendiniz onayın. Mevsim geçişleri zorlar dört yıl sokak meclisini ama yazları orada geçirin. 

Gezi olaylarından beri bu yüzden bağrıyoruz işte. Bu adamlar halen yerleşik hayata geçemediler. Bugün taksimde, yarın kadıköyde bu göçebeler. Israrla sokak daveti çıkarıyor olmalarının tek sebebi bu. Tek uzmanlıkları olan sokak oyunlarında hayli iyiler. 

Aynı yukarıdaki hikayede olduğu gibi... Sürekli dış politikayı eleştiren bu adamların eline palet ve fırçayı ver Ortadoğu’yu yeniden çizsin. Dün Reyhanlı’da neden yapmadınız dediklerini bugün Süleyman Şah için böyle mi olur demelerinin sebebi bu. Omurgaya ihtiyaç duymadan ayakta durabilen ve herkesten daha Halkçı ve Milliyetçi olan bu fosillerin sürekli fikirleri ve savları değişiyor... Değişime açık oldukları kadar gelişime de açık olsalardı bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekten siyaset yapabiliyor ve kendi seçmenini temsil edebiliyor olacaklardı.

 Memlekette iyi şeyler de oluyor tabi. Ak Parti düşmanlıkları kendi aralarında yeni dostluklar geliştiriyor. 2014 yerel seçimlerinde gördüğümüz CHP-MHP-CEMAAT dostluğu yaklaşan genel seçimlerde  MHP-BDP ittifakı ile yeşerecek gibi gözüküyor; yeşersinler de... Biz, çiftlerin arasını yapmak için kendini soyutlayan görümce gibi ; “Ammman onlar iyi olsun da”  ile yaklaşacağız olaylara.

CHP ve MHP seçmeninin yaklaşan genel seçimlerde yapması gereken tek şey, kendilerini sokakta değil Meclis’te temsil edebilecek bir ‘vekil’ seçmek. 

Seçimlere kadar yine kılıktan kılığa girecekler,  biz de bunları izlerken ‘Millet’in Adamları’ ile  ‘Zillet’in Adamları’ ve ‘Cinnetin Adamları’ arasındaki  zaten bildiğimiz keskin farkı pekiştireceğiz. 

Büyük Türkiye’nin ayak seslerine kulak verin...

 

Yazarın Yazıları
Dahası