A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 19/10/2014 00:11
  • 9.011

Hani bazı kimselerin hayatlarında ve yaşayış tarzlarında, önemli değişikliğe sebep olan birtakım olaylar vardır. Kimi gördüğü bir rüyanın etkisiyle yaşantısını değiştiriverir...

Meselâ; bazı kişiler gaflet içinde yaşar da, oğlu, kızı veya çok sevdiği bir yakını vefat ettiğinde, onu mezara koyarken çok duygulanır ve kendisine gelir. Dünyanın fâni olduğunu, insanların da kendisinin de başıboş olamayacağını ve hayatın bir gâyesi olduğunu anlar, niçin dünyaya gönderildiğini araştırmaya başlar. Neticede de yaşantısı, biden değişiverir.

Veya kişi ateisttir. Makine mühendisi olmuştur. Mekanik, hidrolik, pnömatik ve elektronik sistemle çalışan robotlar yapmaya başlar. Ancak bir piknik sırasında gözü bir böceğe veya bir arıya takılır. O basit zannettiği böceği veya o arıyı, mühendis gözüyle incelemeye başlar. O arının bacaklarındaki hârika mafsal ve hidrolik sistemlerini, piston mesabesindeki kaslarını, motor mesabesindeki kalbini ve 12000 devirle çalışan kanatlarını, radar ve Proxy Switch sistemli kalkış-inişlerini ve navigasyonluymuş gibi harika adres ve mesafe tayinlerini düşünür. Kendi yaptığı robotlarla karşılaştırırken, bu arılardaki, böceklerdeki ve tüm canlılardaki mekanizmaların da KENDİ KENDİNE OLUŞTUĞUNU SANMA SAÇMALIĞINDAN kurtulur. Yani Yüce Yaratıcıyı fark eder, huzurun ve mutluluğun doruğuna ulaşır, âdeta yaşantısı değişiverir.

·        Çok önemli bir örnek daha arz ederek, esas konumuza gireceğim.

Meselâ Charles Darwin, bir asra yakın ömrü inkârla geçtiği halde, canlılardaki GÖZ’Ü inceledikten sonra hayatında ve görüşlerinde müthiş değişiklikler olmuştu. Kendi meşhur itirafları şöyleydi: “Gözü düşünmek, çoğu zaman beni bu teorimden soğuttu…” (Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, 1971, s.101) “Farklı mesafelerdeki cisimleri benzersiz bir mükemmellikte odaklayan, farklı oranlardaki ışığa göre kendisini uyarlayan GÖZ gibi bir organın, DOĞAL SELEKSİYONA DAYALI RASTLANTILARLA ortaya çıktığını öne sürmek, itiraf ediyorum ki, olabilecek EN YÜKSEK DÜZEYDE BİR SAÇMALIKTIR.” (Charles Darwin, The Origin of Species, First Edition Reprint, New York, Avenel Books, 1979, s. 217)

Evet, doğru yâ. Görmenin ne demek olduğunu bilmeyen ve yanındakini bile tanımayan cansız, şuursuz atomlar, tesadüflerin etkisiyle, şuursuzca birleşerek dünyanın en mükemmel kamerasından daha kaliteli görüntü sağlayan, en gelişmiş üç boyutlu sinema ve televizyonundan daha net ve tam renkli görüntüyü beyinde meydana getiren görme sistemini nasıl yapabilirlerdi? İşte bu gerçek, Darwin’in bile yaşantısını değiştirmişti…

  • Konumuz; benim yaşantımı değiştiren bir ayet olduğu için, şu birkaç örnekli girizgâhımı burada noktalıyorum.

O ilginç âyet hakkında, son birkaç yazımda bazı temaslar ve kısa açıklamalar yapmıştım. Ancak, etkisi üzerimde aynı sarsıntıyı yapmaya devam ettiği için, bugün de özellikle o âyeti seçerek, vurgulamak ve irdelemek istedim. Umarım sizler de aynı duygularla sarsılacaksınız..

Tevbe suresi, 24. Âyet; (EY Muhammed) De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesâda (iflâsa) uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden evleriniz, size Allah'tan ve Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten (Allah rızası ve İslâm uğrunda çaba göstermekten, mücadele etmekten) daha sevimli ve önemli ise. . . o halde Allah (azap) emrini gönderinceye kadar bekleyin!...”

Evet dostlarım. Son birkaç yıldan beri bu âyeti idrak etmeye ve hazmetmeye çalışıyorum, her seferinde de şoklar yaşıyorum. Bir bu Âyette bahsedilen dengeye bakıyorum, bir de benim önem verdiklerime ve bana sevimli ve önemli gelen mâsivâya, yani Allahtan c.c. gayrı her şeye bakıyorum. Bu âyette bizlerden beklenen “daha sevimliliği ve önemliliği” bırakınız, dengeyi bile garantileyemiyorum. Yani lisanen “Elbette Allahı ve Rasülünü (s.a.v.) her şeyden çok seviyorum” desek de, hareketlerimizle bunu ispat edemediğimizi, hatta bazı durumlarda bu sözümüzü yalanladığımızı çok net görüyorum…

Tüm işlerimizi Allahın c.c. ve Rasülünün (s.a.v.) emir ve yasaklarına göre plânlamamız gerekirken, günlük plânlarımızın içinde, Allahın c.c. ve Resulünün (s.a.v.) emir ve yasaklarını geçiştirdiğimizi görüyorum. Evlâtlarımızın dünyevî menfaatleri uğruna 15-20 yıllık paralı ve gurbetli tahsillerinden hiç kaçmadığımız halde, onlara bu âyetteki dengeleri kurmaları hakkında, geçiştirici mahiyette sadece birkaç aylık veya yıllık kurslar aldırdığımızı görünce, çok üzülüyor ve çok korkuyorum. Oysa öncelik, Allah cc., Rasülü ve emirlerinin değil miydi?.

Her şeyden çok sevmemiz ve önem vermemiz gereken “Allahın c.c. ve Rasülünün (s.a.v.)  emir ve yasaklarını” gündemimizin BİRİNCİ maddesine oturtamadığımızı, teessüfle görüyorum. O c.c. Kur’ân-ı Kerimde bizlere “sizleri, ancak ve ancak beni tanıyıp kulluk edesiniz diye yarattım” buyurduğu halde, bizler O’nu c.c. tanımak ve bazı ibadetler için diğer meşguliyetlerimizden vakit arttırarak geçiştiriyor ve maalesef bu âyete de ters düşüyoruz. Yani; Maç, TV, İNT. V.b. lüzumsuz meşguliyetlere bile öncelik tanıyoruz.

Zaten bizler tüm Müslümanlar olarak, “..O'nun yolunda cihad etmeye (Allah Rızası ve İslâm uğrunda çaba göstermeye, mücadele etmeye) diğer sevdiklerimizden daha çok önem verseydik”, yani bu âyete tam uysaydık, bu hallere düşmezdik. Bu musibetler de başımıza gelmezdi. Tüm İslâm âlemi, diğer ülkelerin maskarası olmazdı…

Bu duygularla tam ümitsizliğe düşecekken, imdadıma Zümer Suresi, 53. Âyet yetişiyor. De ki: "Ey çok günah işleyerek kendilerine kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, gafur ve rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır)." ..Ve bir nebze ferahlıyorum.

NOT: Bunları “dostlarım, ben çok geç fark ettim. Sizler erken fark ediniz ve bu âyetin gereğini zamanında yapınız” anlamında yazdım. Belki bana da dua edersiniz, diye de ümit ediyorum.

Yazarın Yazıları