Kader GÜR
  • 02/11/2015 Son günceleme: 28/02/2015 19:03
  • 8.451

Türkiye, birkaç ay sonra yeni bir seçime daha girecek ve bunun heyecanını yaşıyor.

Gerçekleştirilecek olan 2015 Genel Seçimleri, 2019 yılına kadar ülkemizi yönetecek olan 550 kişiyi belirleyecek.

Özellikle uluslararası alanda tansiyonun yükseleceğinin öngörüldüğü yıllarda, Türkiye'nin stratejik konumu da hem belirleyici hem de yönlendirici olacak. ABD'den ve AB'den gelen haberler ve yorumlar, Türkiye'nin dışarıda bırakılacağı hemen her türlü olasılıkta riskin büyüdüğüne işaret ediyorlar. Çünkü birileri ister beğensin-ister beğenmesin, Osmanlı İmparatorluğu adının bölgemiz ülkeleri üzerinde 2015 yılına geldiğimiz halde bugün hâlâ büyük bir etkisi olduğu gözlemleniyor. Belki bu etki (kıskançlıktan olsa gerek) devletleri yönetenlerin söylemlerinde pek fark edilmiyor ancak halk içinde açık bir şekilde hissediliyor.

Bugün Mısırlı, İranlı, Kuveytli, Filistinli ve hatta Suudi Arabistanlı sıradan bir vatandaş için Ottoman Empire (Osmanlı İmparatorluğu) ismi büyük bir anlam ifade ediyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti ise tam da bu nedenle çevremizdeki Müslüman ülkeler tarafından önemseniyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kazanılan savaşlar ve kurulan Cumhuriyet nasıl 'düşmana gözdağı' verdiyse, aynı şekilde 'Osmanlı İmparatorluğu' da tarihiyle çevre ülkelere gözdağı veriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet ile Fatih Sultan Mehmetleri, Kanuni Sultan Süleymanları yetiştiren Osmanlı İmparatorluğu'nu 'birleştirme' çabaları; 'küslükleri ortadan kaldırma' gayretleri ise ülke içinde hemen her kesimden olumlu eleştiriler aldığı gibi ülke dışındaki 'rakipler' tarafından da kaygıyla takip ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine bir de Osmanlı İmparatorluğu 'markasının' eklenmesi, kimilerinin kıvancını artırırken, kimilerini de endişelendiriyor. Farklı milliyetten, düşünceden, dinden, anlayıştan gelen insanların 'Türkiye Cumhuriyeti' adı altında el ele, bilek bileğe vererek birleşmesi; ülke çıkarları söz konusu olduğunda omuz omuza vermesi karşısında ise birileri her fırsatta ‘nifak’ üretmek üzere 'alarm düğmesine' basıyor.

Vatandaş ise 'ucuz numaralarla süslü' kimi işlere artık pek de kulak asmıyor, itibar etmiyor. Vatandaş artık Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Doğu-Batı, Erkek-Kadın, Mektepli-Alaylı tartışmalarından bıkmış... Sokakta kimse sorun istemiyor... Herkes istikrar olsun, istikrar sürsün ve çalışana üretene hakkı olan verilsin istiyor. Hasta olduğunda doktora gidebilsin, ilacını alabilsin; okuyan çocuğunu okutabilsin istiyor. Vatandaş artık kavgadan da gürültüden de ayrımcılıktan da adaletsizlikten de bıkmış usanmış... Bu nedenle de bu 'alarma basarak, ülkeyi karıştırmak isteyenler' küçük kazançların yanında genel olarak avuçlarını yalıyor...

Gelecek seçimler ise dışarıda önemli olduğu kadar içerisi için de büyük önem taşıyor. Her seçimde olduğu gibi kuşkusuz bu seçimlerde de 'birileri' oturduğu yerden ahkâm kesmek ve milletin derdiyle dertlenmediği azmış gibi doğru laf edene çamur atmak için fırsat kollayacak. Bu zavallılar, etraflarında kendileri gibi olanları bir araya toplayarak, esnafı, evine giden vatandaşı taciz ve tahrik edici eylemlere de kalkışacak. Allah bu art niyetli insanlara fırsat vermesin inşallah.

Öte yandan siyasi partiler de 'yeni yüzleriyle' ve büyük bir iştahla gelecek seçime hazırlanıyorlar. Seçimin favorisi ise kuşkusuz son seçimlerde yüzde 50'ye yakın oy alan AK Parti... Onu ise CHP, MHP ve HDP takip ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti değişiyor... AK Parti, bu değişimi 'Yeni Türkiye' olarak isimlendiriyor. AK Parti adına son 13 yılda Recep Tayyip Erdoğan gerçeği vardı. Ancak Ahmet Davutoğlu'yla birlikte bu gerçek yavaş yavaş kurumsallaşmaya başladığı görülüyor. Aslında kurumsallaşmaya başlamasından da ziyade artık süreç, bu kurumsallaşmaya partiyi mecbur bırakıyor. AK Partililer de bunu istiyor. 2015 Seçimleri'nde AK Parti'nin amacı, Başkanlık Sistemi'ni getirebilecek kadar güçlü bir iktidarla ve en az 367 milletvekiliyle Meclis'e girebilmek. Bunun yolu ise toplumda daha geniş bir alana yayılacak siyaset üretmekten geçiyor.

AK Parti, toplumun 'aşırı ve uç noktalarda' duran kişilere yönelik soğuk bakışını bu seçimlerde daha çok dikkate almak isteyecek ve daha sağduyulu mesajlar verecektir. Çünkü bir mozaik halinde duran Türkiye'deki seçmenin en önemli ortak noktasının 'barış ve istikrar' olduğunu AK Parti herkesten daha iyi biliyor.

Muhalefette duran partilerin de 2015 seçimlerinde tıpkı AK Parti gibi hareket etmesi bekleniyor. Son olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP'nin adayı Selahattin Demirtaş'ta bunu gözlemlemiştik: Demirtaş, milletçi Kürt kitlesinin de dışına çıkarak, toplumun tüm kesimlerine hitap ederek başarı kazanmıştı. Cumhurbaşkanı seçilmemesine rağmen gündeme oturmuş ve kendisinden beklenenin çok üstünde bir oy alarak, kamuoyunu şaşırtmıştı. Bu seçimlerde de CHP, MHP ve HDP'nin bir yandan kendisine koşulsuz destek veren tabanını kaybetmeyecek diğer yandan da kendilerine daha fazla oy kazandıracak olan 'oy vermeyenlere de yönelecek' politikalar üreteceği tahmin ediliyor.

Sonuçta ise başta da söylediğim gibi hem uluslararası alanda hem de içeride son derece önemli gelişmelerin, sorunların ortasında kalacak bir seçim bizi bekliyor. Bize de 2015 seçimleri sonrası çözüm gayretiyle hareket edecek olan 550 milletvekiline "Allah kolaylık versin" demek düşüyor.

İnşallah yükselişe geçen Türkiye Cumhuriyeti 2015 yılından sonra da şahlanır ve 2023 yılında, kuruluşunun 100. yılında doruklara ulaşır.

Yazarın Yazıları