Bilgehan Murat MİNİÇ
  • 24/11/2015 Son günceleme: 24/11/2015 22:40
  • 5.269

“Ölmesini bilmeyen milletlerin vatanı da yoktur…“ (Mehmed Niyazi)

Evlatlarının bir vatanı olsun diye ölüme giden babalar… Yadeller, namertler, vatana, namusa el sürmesin diye daha gencecik yaşlarda, anadan babadan, yardan geçen onlarca isimsiz kahraman. Onlar ne ilkler, ne de son olacaklar. Sırtlanların, çakalların ağzını sulandıran bu bereketli toprakları vatan yapmak için, kendini milleti için feda eden sayısız şehidin kervanına katıldılar.

Bir Bayır- Bucak Türkmen Beyi’nin dediği gibi, “burada yaşayabilmenin zekatı ölümdür”  ve onlar bu bedeli ödediler. Şüphesiz “onlar diridirler” ve “Rableri katında rızıklandırılırlar.” Bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bu dünyada en zorlu sınavı başarıyla geçtiler. Makamları yüce, menzilleri mübarek olsun.

Peki ya geride bıraktıkları. Belki yıllar sonrasının mutlu hayallerini kurdukları eşleri. Ya gözlerinden bile sakındıkları, öpüp sevmeye doymadıkları yavruları, çocukları…

Bizler, yıllardır vatan için, devlet için şehitler verdik, gazetelerde televizyonlarda şehit haberleri ile ağladık, üzüldük. Ama çok şükür ki, şehitlerimizin emanetlerine sahip çıkacak, onları koruyup gözetecek, yaralarını saracak güçlü bir devletimiz var. Bu yüzdendir ki bizler, her şehit haberi geldikten birkaç gün sonra acıları unuttuk. Üzüntümüz geçip normal hayatımıza döndükten sonra, bizim için şehit olanların aileleri, yetimleri ne olacak diye hiç düşünmedik…

Şimdi yanı başımızda, sınırımızın birkaç kilometre ötesinde yıllardır devam eden bir savaş var. Bize ait, bizim gibi, özü sözü bizden olanların, zalimlere karşı, hem kendi vatanları, aslına bakarsanız hem de bizim vatanımızın güvenliği için verdikleri bir savaş. Üstelikte bize güvenerek, bize dayanarak yola çıktıkları ve bu uğurda arkalarına bakmadan yürüdükleri kutlu bir mücadele.

Suriye Türkmendağı’nda kardeşlerimiz hem kendi evlatları, hem de Türk milleti için gök ekin gibi biçilirken, evlatlarını ailelerini bırakabilecekleri ne devletleri, ne de vatanları var bizden başka. Yüzlerce, binlerce yetim bize, Büyük Türk milletinin hamiyetine emanet yalnızca. Devletimiz milyonlarca kardeşimize kucak açtı, elinden geleni de yapıyor ama bu başka. Bu dava bizim davamız. Tıpkı yıllardır türkülerini söylediğimiz, Kerkük gibi, Doğu Türkistan gibi, Bosna gibi. Bize ait ve bizden…

Dünya Şehit Çocukları Vakfı, Hatay’da Türkmen Şehitlerimizin çocuklarına sahip çıkıyor. Vakfa ait Şehit Çocukları Okulunda bu yavrularımız hem eğitim görüyor, hemde ihtiyaçları vakıf tarafından karşılanıyor. Allah nasip etti bizlere de o kardeşlerimize olan borcumuzun bir kısmını ödemek kısmet oldu. Tam 620 şehit çocuğu, tam 620 yetimin ortasında bulduk kendimizi. Vakıf başkanı İsmail Yıldırım’ı gören çocukların ona koşup öpüp sarılmalarını görünce duygulandık. Evlerinin bulunduğu yerde babalarını soranlara “bizim de babamız var İsmail amca bizim babamız” dediklerini duyunca boğazımız düğümlendi. Hele vakfın yardım ettiği şehit ailelerinden bir kızımızı gelin etmek isteyen aileye kızımızın, “ benim babam var gelin beni İsmail amcamdan isteyin “ dediğini öğrenince artık gözyaşlarımızı tutamadık.

Biz vakıf bahçesinde çocukları izlerken yanımıza gelip, elindeki küçük poşetteki cipsleri bize tek tek ikram eden minik “Amen” den, boyundan çok büyük bir ders aldık. Belki o an için sahip olduğu tek şey olan cipslerini sonuncusuna kadar bizimle paylaşmıştı Amen. Fetih 1453 Derneği Başkanı Mustafa Er, Savaş abi, Ayhan kardeşimiz ve ben birbirimize bakamadık çünkü hepimizin gözlerinde yaşlar doluydu.

 “Onların bize ihtiyacı yok “ diyordu İsmail Yıldırım. Aslında bizim onlara ihtiyacımız var, dünyamızı, ahretimizi, onurumuzu kazanmamız için. Evet, yeniden insan olabilmek için bizim onlara ihtiyacımız var. Ve Okan Tosun dostumuzun dediği gibi “ biz onlara yardım etmiyoruz, ahde vefa borcumuzun bir bölümünü ödüyoruz” sadece.

Eve döndüğümüzde fotoğraflara bakarken, gerçekten de kendisine benzeyen şehit kızı küçük  “Amen“ i kucağımda gören kızım Aybike sordu; “Baba o ben miyim?“.  “Evet kızım“ dedim ben de “Evet o sensin”…

Vesselam…

  

Yazarın Yazıları