Nimet ER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 24/07/2014 00:11
  • 8.108

Bilirsiniz, kendi yolumuzda giderken bizden ters istikamete gidenler de vardır. İstemesekte durduramayacağımız gidişler, kayıplar... Hızımız ne kadar artarsa o kadar hızlı uzaklaşırız onlardan...

Zamanın geçmekte nedense çok acele ettiği vakitlerdeyiz. Şimdilerde mağfiret ile el ele tutuşup bizden uzaklaşmasını izliyoruz bir kutlu iklim olan Ramazan'ın... Kim öle, kim kala derlerdi eskiler... Bir daha kavuşur muyuz, kim bilir? 

İlla ki bu yürüyüşte kesişen bir nokta vardır bizden uzaklaşanlarla... Herkesin cevabı kendisinde saklı bir muamma bu! İçine daldığımız iklimde nefeslendik mi? Teğet mi geçtik? Yoksa arkasından mı bakakalacağız?

Nihayetinde hepimiz gözümüze dünya kaçmış insanlarız... Sebepli sebepsiz bünyemizde bulunan ağırlıklardan kendine bir yer bulabildi mi gelen ve gitmekte olan? Cevabı yine bizde. 
Kendinizi şöyle bir yoklayın; bayram sabahı, hani Allahu Ekber derken diliniz, bu kısa fakat bereketli yürüyüşte üzerimize yapışıp kalan ya da dökülüp giden bir şeyler var mı yok mu? Aynıysak vay...


Nicedir tüm güzellikleri boğazımıza dizen zalimlerin mezalimi atında yürüyoruz bu dünyada... Zulüm değil bizler yeniyiz esasında ve takatin el kitabımızda olduğunu bile unutturmuş zalimler sanki! Şu mübarek Ramazan Gecesi ‘Gazze’ paramparça edilirken, koskoca bir ümmetin sessizliği dünyanın geri kalanının sessizliğinden daha çok acıtıyor yüreğimi... 

Ama bazen sessizlik ses getirir... 
Ve acıların sessizliğini kırmak belki de içimizden birine nasip olur? 


Hamdolsun. Zalimlerin ordu olarak yapıp ettikleri ortada. Tek tek insanların da yaptıkları ve yapmak istedikleri de ortaya saçılıyor şükür!
Mesela, bir Yahudi akademisyen, Filistinli direnişcilerin İsrail'e karşı koymaktan vazgeçip evine dönmeleri için kardeşlerine, eşlerine ve annelerine tecavüz edilmesini tavsiye edebiliyor... 
Bir başka insansılar, öldürülen çocukların sayısını az bulup "Keşke daha fazla Filistinli öldürebilsek, hepsi yok olmalı" diyebiliyor...
Bir İsrail'li kadın "Filistin'li hamile kadınları öldürün" çağrısı yapabiliyor... 
Apaçık savaş suçları işleniyor ve soykırım yapılıyor 

Ve dünyanın gözünde tüm bunlar "İsrail devletinin kendisini savunma hakkı" olarak görülüyor 

Karşılığında Filistinliler "Biz sayı değil, insanız" diyebiliyor...
Ve kendilerini savunmaya çalışırken parmakla sayılabilecek kadar İsrail askerini öldürüyor 
Yıllardır tüm ambargo ve boykotlara rağmen yaşamaya ve küçücük bir toprak parçasında varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar hamdolsun.

Ve yine birleşmiş dünya "Filistin'i kınıyor, haksız buluyor!
Düpedüz tüm bu sürgünlere, kuşatmaya, baskı ve zulümlere rağmen hala yaşadıkları için suçlu bulunuyorlar yani...

Demem o ki; Batı gayrı meşru çocuğuna sahip çıkıyor... 



Sizi bilmem ama benim en korktuğum insan tipi; bildiklerinin değiştirmediği insanlardır. 

Sina Yarımadası'nda Musa'nın koyduğu kural "Öldürmeyeceksin!" takipçileri tarafından hep kendilerine göre yorumlandı. Öyle ki peygamberlerini dahi öldürdüler...

Görünen o ki; zamanla o kural "Öldürmeyeceksin! Ama sadece Yahudi olanı" halini almış.

Yahudiler son bir peygamber geleceğini biliyorlardı kutsal kitapta vardı bu bilgi. Ve o son peygambere bırakın iman etmeyi, Medine'de birlikte yaşamayı bile beceremediler... 

Amma, içlerinden bir Bahira, bir Muhammed Esed ya da Henryk Broder hep çıktı... Ve inşallah hep çıkacak...

Dünyanın hangi bilgisi olursa olsun bildiği o insanı değiştirmiyorsa, bildiğinin alimi, bilmediğinin zalimi oluyor... 
Ve bildikleri bilmediklerini gölgelemekten başka bir işe de yaramıyor maalesef! 


Geçenlerde TV'de bir Hoca Efendi sahabelerden bahsediyordu. İlgiyle dinledim ve istifade ettim. Onlar muhteşem insanlardı ve faziletleri anlatılarak bitirilemezdi... Amenna ve saddakna... 
Lakin atlanan bir nokta bizim o güzeller güzeli Peygamberimizin arkadaşı, yoldaşı olmuş mübarek insanlar hakkında konuşurken, bir insandan bahseder gibi bahsetmememize sebep oluyor! 

Allah Resulü'nün dostları ve hatta cennetle müjdelenen Aşere-i Mübeşşere'nin hepsi Müslüman olmadan önce Allah'ın putperestiydiler be canlar. 
Hani o adaletiyle Allah tarafından iyi ile kötüyü birbirinden ayıran anlamına gelen "Furuk" ismi verilen Hz. Ömer var ya, işte o, Müslüman olmadan önce evladını toprağa gömmüş, Peygamber Efendimizi (SAV) öldürmeye yeltenmiş bir müşrikti mesela. 

Ama öyle bir "inandık ve iman ettik" dediler ki; önceleri silinip gitti...
Hayatlarından, akıllarından ve gönüllerinden... 
Vazgeçtiler... Allah ve Resulü'ne uymayan her türlü alışkanlıktan, zevkten ve sefadan...

Lütfen birlikte düşünelim. Niye biz de "inandık ve iman ettik" dediğimiz, hatta çoğumuz doğduğumuzdan beri Müslüman olduğumuz halde içimizden "İmanıyla yürekleri, hayatıyla başka hayatları etkileyen" insanlar çok az çıkıyor? 

Burada şu aklımıza gelsin lütfen: Bildiğinin değiştirmediği insanlar sadece Yahudiler değil ki! 



Hz. Musa, önündeki yolun denizde bittiğini bildiği halde tüm uyarılara rağmen sırf Allah emrettiği için denize dalmıştı... Ki kendisine denizin yarılıp yol olacağı bilgisi de verilmemişti.
Musa kendisini destekleyen, yüreklendiren ya da önünden giden insanlar aramadı arkasında önünde... Allah'a inanmak böyle bir şey işte! 

Şimdi, tüm dünya tersini söylese de biz hak bildiğimizi söylemekten ve mazlumun yanında olmaktan geri durmazsak eğer! 

Zalimlerin vaat edilmiş topraklarında bizim ilk kıblemizin ve peygamberimizin miracı yaşadığını;ona da vaat edilenler olduğunu unutmazsak. 

Allah'ın emanetine delil olabiliriz belki! 

Dilsiz şeytanların alaylarına, hor görmelerine katlanıp, kim kendi çapında ne yapıp edebiliyorsa yapsın. Tepkisini nasıl dile getirebiliyorsa getirsin.
Ve gerçekten bir duaya sığınmanın huzurunu hissedip duanızın yakın vade de ya da görünürde bir şeyi değiştirmediğini düşünüp aldanmaktansa, samimi bir kalple duanızın sizi teskin edip etmediğine bakınız. 
Burası önemli: Eğer bir dua teskin etmiyorsa sizi inanarak etmiyorsunuzdur çünkü! 
Yağmur duasına giden birinin eline şemsiyesini alması gibi... Bilmem anlatabiliyor muyum?

Dayanamıyorsak ve acizsek Hz. Nuh gibi dizlerimizi kırıp Kuran'ın diliyle "Ben, yenik düşmüş durumdayım..." demeli ki yüzümüz olsun "sana sığındım" demeye...
Her şey yaradanın bilgisi dâhilinde ve elbet bitecek bu zulüm! 

Ayette "Allah Yahudilere kıyamet gününe kadar en kötü azapları tattıracak kişileri yollayacaktır" der. 

Neye iman ettiğimizi hatırlayalım önce! 

İsrail yaradanın sabrını sınıyor... Yaradan ise insanlığı... 


Kalemini sevdiğim bir yazar izlediğim bir sahur programında yaşanılan İsrail işgalini ve zulmünü kastederek "Gazze'den sonra artık şiir yazılmaz, film çekilmez" dedi. 

Kendimce itirazım var bu yılgınlığa ve şu yazıda zaten bunu anlatmaya çalıştım acizane. 
Soykırımlar yılların derman olmadığı yaralardır...

Asıl bir şiir yazılacaksa bu acılara yazılmalı. Değil mi ki Peygamberimizin iki hırkası da iki farklı şaire hediye edilmiştir; söz kıymetlidir ve sözlerde büyü etkisi vardır...
Şiir sözü yükseltmektir; zira şiir, insanın elinden tutar...

Ve bir film çekilecekse eğer Müslümanlar çekmeli. Yönetmeni sonunda öldürülen Çağrı filmini hatırlayın. Kaddafi'ye sırf bu yüzden rahmet okumuşluğum vardır.
Varsın ödülsüz olsun! Tüm soykırımları, haçlı seferlerini gelecek insanlığa anlatacak en etkili yollardan biri olduğu açıktır.
Kaldı ki bizler "holokost'u" filmlerden ve dahası dünyaca ünlü edebiyatçılardan öğrenmedik mi? 


Sadece gözyaşlarımızı önce kalbimize akıtalım diyorum 

Hiçbir şey değişmese bile bizim değişmemiz yeter inşallah...

LAL:

Önümüz bayram... Önümüzdekilerin arkamıza geçmesi an meselesi, kıymetini bilelim... 

Ve ne olur, başkalarıyla ilgili kararlar almaya önce kendimizden başlayalım... 

Yazarın Yazıları