Ekrem VANLI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 16/12/2014 23:11
  • 6.890

Milletleri millet yapan temel esaslardan birisi de o milletin kullandığı dil ve alfabesidir.

Dil; fikir dünyasının tezahürüdür, kendini ifade edebileceği iletişim aracıdır. Milletin ruhu, özü, mayasıdır. Dilini kaybeden milletler, hafızasını hem ferdi hem de milli kimliğini kaybetmeye yüz tutar. Dil şuurunu kaybeden bir millet, millet olma bilincini de kaybeder. Lisan ve yazısını kaybeden bir millet, hafızasını kaybetmiş demektir. Böyle bir millet, kendi kültürüne ve tarihinden uzak kalır, geçmişte ne olduğunu unutur.

Yakın geçmişimizde kullandığımız Osmanlıca diline kısaca değinecek olursak;

Osmanlıca; Türklerin özgün bir dilidir. Hem Arapçadan hem Farsçadan faydalanmış ama ikisi de olmamıştır.  Gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilmenin yolu, Osmanlı Türkçesini okuyup anlayabilmekten geçmektedir.

Millî kültürümüzün temelini oluşturan eserlerimizin nerdeyse tamamı, Osmanlıcayla yazılmıştır. Hâlbuki yeni neslimiz, atasından kalmış bir kitap veya eski bir tapu senedinin, bir paranın, bir çeşme kitabesi, tarihî bir çarşı girişi ya da önünden geçtiği üniversite giriş kapısında yazılı olan Osmanlıca metnini okuyamadığı gibi, gerek ne manaya geldiği, gerekse estetik zevkini anlama imkânından mahrumdur.

Ecdadımızın her zaman gurur duyduğumuz yüzlerce yıllık yüce bir tarih koridorundan bizlere bıraktıkları sayısız değerli eserler fikrî boyutta da bugün çoğumuza, maalesef bir turiste olduğu kadar uzak, anlamsız ve yabancıdır.

Tamamen bize ait olan ve günümüzde artık Osmanlıca Türkçesi olarak tabir edilen Tarihî Türkiye Türkçesi’ni bir yazı dili olmaktan öte, ayrı bir lisan zannedenlerimizin sayısı maalesef hiç de az değildir. Ve yedi asır cihana hükmetmiş bir milletin evlatları, artık önüne konulan çevirilerin dışında, atalarının bugüne kadarki kültür birikiminden istifade edememektedirler.

Günümüz gençliğinin, dedelerinin birkaç bin sene önceki kültür mirasını rahatlıkla okuyup anlayabilen diğer milletlere imrenmek mi düşüyor? Altyapıya sahip ve tarihine yabancı kalmamış, büyüklerine sevgisini ve saygısını kaybetmemiş bir nesil, geleceğe daha ümitle bakmamızın bir sebebi değil midir?

“Tarihinden kopan bir ülke her  mecraya sürüklenebilir” diyor Cemil Meriç. Peyami Safa’nın gayet doğru tespit ettiği gibi, “Yeryüzünde bir tek memleket gösterilemez ki; orada gençler kazara milli kütüphanelerine girsinler, bir tek eser okumadan çıkıp gitsinler. Böyle bir katliam hiçbir memlekette ve hiçbir memleketin tarihinde yoktur.”(Peyami safa, Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca, s.272, Ötüken Yayınları, 1978)

Yapılacak ilk iş, suçluları yargılayacak vakit geçirmek değil, meselenin ehemmiyeti ile mütenasip gerçekçi tavırlar takınmaktır. Bu gerçekçi tavırların ilki Osmanlıcayı öğrenmek ve yeni nesillerin de öğrenmesi için her türlü düzenlemeyi yapmaktır.

Osmanlıca öğrenmek zor diyenlere, eski harflerimizi “Kavim üstü bir mana ile İslam harfleri” diye vasıflandıran Rahmetli Necip Fazıl diyor ki; “Yeni harflerin eskilerine kıyasla lehinde gösterilebilecek tek bir tarafı yoktur. Kolaycı ve fertlere kolayca öğretilebilme avantajı bile onun en katil cephelerinden biri. Ah şu sefil kolaylıklar! Onlardan ne zaman sıyrılacak ve ulvi zorluğa kucak açacağız?” (Osman Şerifoğlu, İslam Harflerinin Müdafaası, sayfa 302, Sebil Yayınları, 1972)

Devrim yanlısı olanlara en güzel cevabı ise, Peyami Safa veriyor; “Almanya’da Latin harfleri ile birlikte Alman Gotik harfleri de öğretilir ve bunu bir gerilik (irtica hareketi) saymak hiçbir Almanın veya başka bir medeni millet mensubunun hatırından geçmez. Bizdeki devrim yobazlığının eşine cihanda rastlanmaz. Gençlere dünyanın hayran olduğu, Rusya’da heykeli dikilen Fuzuli’yi aslından mı okutmak istiyorsunuz? Mürtecisiniz. Türk tarihinin en büyük faslı olan Osmanlı tarihinin başlıca eserlerini mi okutmak istiyorsunuz? Mürtecisiniz. En ileri anlayışı Türk şairi Hamid’in birçok eserlerini mi okutmak istiyorsunuz? Mürtecisiniz. Türk gencinin kolay not almasını, kolay yazıp okumasını mı istiyorsunuz? Mürtecisiniz.”(age, s.272)

Bu ilimsiz, çarpık saçma inkılâp ve irtica anlayışına genç nesiller kurban olup gidiyor.

“Mevzuyu açıkça ortaya ele almalıyız: Eski harflerin resmi ve klasik tahsil kadroları içinde ciddi surette ele alınması zamanı gelmiştir. (…) Ve binaenaleyh… madem ki Batı kültürüne köprü kurmak için aldığımız Latin harfleri artık sarsılmaz bir surette yayılmıştır. Ona bu imkânı bahşetmek için hapse atılmış olan eski harflerimize artık daha fazla gadretmemiz için sebep kalmamıştır. Artık eski harflerimize şefkatli bir göz atabiliriz. Katmerli caniler, gözü kanlı haydutlar, hırsızlar ve vurguncular için dahi umumi aflar düşündüğümüz bugünlerde eski harflerimiz için de hususi bir af düşünmenin zamanı gelmiştir.” (Osman Şerifoğlu, age, s. 300)

Her akıl sahibi vatan evladına düşen görev, bir an evvel Osmanlıcayı öğrenmektir..

Yazarın Yazıları