Miniç: Üst kimliğim Müslüman-Türk kimliğidir

  • 0
  • 12131
Miniç: Üst kimliğim Müslüman-Türk kimliğidir
Miniç: Üst kimliğim Müslüman-Türk kimliğidir
Miniç: Üst kimliğim Müslüman-Türk kimliğidir
Miniç: Üst kimliğim Müslüman-Türk kimliğidir

Terörle mücadele konusunda Hükümete destek verilmesini isteyen BBP’li Miniç, söylediklerini yanlış değerlendiren kişilerce linç edilmek istendi.

Terörle mücadele konusunda Hükümete destek verilmesi gerektiğini söyleyen BBP’li Bilgehan Murat Miniç, söylediklerini yanlış ya da eksik değerlendiren kişilerce linç edilmek istendi.

Geçtiğimiz 2014 Türkiye Yerel Seçimleri’nde BBP’den Beykoz Belediye Başkan Adayı olan ve aldığı topladığı 10 bini aşkın oyla partisini ilçede 4. sıraya taşımayı başaran Bilgehan Murat Miniç, sosyal medyada paylaştığı düşünceleri haberleştikten sonra zor saatler yaşadı. Kendisinin de köşe yazdığı Dost Beykoz Gazetesi’nin internet sitesinde yayınlanan haber sonrası çok sayıda telefon ve mesaj aldığını dile getiren Murat Miniç, okumadan yorumda bulunanlardan dert yandı. Dost Beykoz’un sosyal paylaşım ağındaki adresine gelen yorumların bazılarını üzülerek okuduğunu ifade eden Bilgehan Murat Miniç, üst kimliğini “Müslüman Türk” olarak açıkladı ve düşüncelerine referans olarak, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu gösterdi.

Şimdiye kadar tüm söylediklerinin arkasında olduğunu kaydeden Bilgehan Murat Miniç, “Rahmetli Muhsin Başkan'ın çizgisinde, Büyük Birlik Partisi'nin çizgisinde, biz milletimizin menfaatine olacak her türlü Hükümetle de muhalefetle de birlikte oluruz. Ama milletin menfaatine olmayacaksa, biz hiç kimseyle birlikte olmayız; yalnızca o zaman Milletimizin yanında oluruz" şeklinde konuştu.

İşte “Biz bu memleketin çocuğuyuz… Türk Milleti’nin evladıyız” diyen Murat Miniç’in Haber Müdürü Ferdi Güngör ile gerçekleştirdiği röportaj ve çok önemli açıklamalar:

İlk olarak, dün habere yapılan yorumlar ışığında bir soru sormak ve pek çok yanlış anlamaya da bir nokta koymak istiyorum: Bilgehan Murat Miniç, AK Parti'ye mi geçiyor?

"Böyle bir şey sözkonusu değil... Böyle bir düşüncemiz de niyetimiz de yok."

Biz, teröre karşı mücadelede siyasetin bir kenara konması gerektiğine inanmış ve bu nedenle de sizin Sosyal Medya'daki kişisel sayfanızdan alıntı yapmıştık. Ancak haberimiz üzerine Beykoz'da adeta kıyamet koptu. Bilgehan Murat Miniç, dünden bugüne neler yaşadı?

"Tabi orada açıkça şu görülüyor: Yazının içeriği okunmadan sadece başlığa yapılmış yorumlar var. Yalnızca başlık değerlendirildiğinde ise başlıkta bir sıkıntı var. Sanki bu Hükümete destek vermeyene ağır bir ithamda bulunuluyormuş gibi... Oysaki bizim kendi sayfamızda yaptığımız paylaşımda böyle bir şey yok. Hatta bilakis bunun dışında da yorumlar var. Şöyle ki: Yazının ilk 2-3 cümlesinde, 'Bu operasyonları durduran da... bunların inine girmeyen de... askere polise yetki vermeyen de...' deyip kesmişiz. Yani, Hükümet bu işin üstüne kararlılıkla gidecekse ve biz bu samimiyete inanırsak, tabi ki buna destek veririz. Burada açıkça ifade edilen bu... Aksine burada aslında Hükümete de bir eleştiri var. Çünkü bugüne kadar yapılmayan işler var. Ama bizim milletimizde maalesef şöyle bir şey var: Başlıkları okuyup, haberin içeriğini okumadan yorum yazılıyor.

Yorumlarda ise şu görünüyor: Birçok arkadaş önce yorum yapıyor ama daha sonra adeta kendi yorumunu düzeltircesine 'Arkadaşlar, önce okuyun, sonra yorum yazın' diye altına yorum yazıyor. Tabi, bizim kimliğimiz, duruşumuz belli... Bugüne kadar ne yazdıysak, sayfamızda ne konuştuysak hepsinin arkasındayız. Kendi sayfamda yazdığım beyanatla alakalı olarak sözümün arkasındayım. Yine aynı sözü tekrar ediyorum. Ama yanlış anlaşılmalar var, hakarete varan bazı yorumlar var. Onlar çok ama çok üzüntü verici... Bizi de çok fazla rahatsız etti. Ancak içinden çıkarılması gereken dersleri de çıkardık yine..."

Şu konu da dikkat çekici değil mi Sayın Miniç? BBP'den birisi AK Parti'ye bir konuda destek verebilir; tersi AK Parti'den birisi BBP'ye bir başka konuda destek olabilir. Bunlar doğal değil mi? Hepiniz yasal siyasi partilersiniz ve ben şahsen biliyorum ki, sizin CHP'li AK Partili, MHP'li dostlarınız; belki de ailecek görüştüğünüz insanlar var. Sizinle ilgili habere yapılan yorumlara bakıldığında, siyasi deyişle 'sahada' bir kirlilik, bir şuur yoksunluğu gözlemlemiyor musunuz? Bu ölçüsüz eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Bunun nedeni şu bence: Siyasette çok ayrıştırıcı bir dil var. Bu ayrıştırıcı dil de toplumun kamplaşmalarına, kutuplaşmalarına yol açıyor. Biz aslında bunu kendi şahsımızda bertaraf etmiş birisiyiz. Yani dediğiniz gibi bizim her görüşten, her düşünceden, her fikirden, her partiden arkadaşlarımız, kardeşlerimiz de var. Bu ayrıştırıcı dil bence burada etkili oldu... Bunda sahadaki insanların da payı var."

Şunu sormak istiyorum bu noktada: Herhangi bir AK Partili yarın bir gün BBP'ye gelse, 'Ben burada siyaset yapmayı sürdüreceğim Murat Abi' dese, siz onu kapıdan içeriye almaz mısınız? 'Bu adam zamanında bizi çok eleştirmişti, AK Parti'yi de çok desteklemişti' der misiniz?

"Hayır, böyle bir şey denilemez. Bu siyasetin de doğasına aykırı bir iş... Şimdi şu var: Bu belki biraz kendimizi övmek gibi olacak ama biz aslında Türkiye standartlarında bir siyasetçi değiliz. Yani sahaya bakıldığı zaman, siyasi arenaya bakıldığı zaman bizim söylemlerimizin diğer söylemlerle farklı olduğu açıkça görülüyor. Neden? Çünkü biz önümüzde terör gibi bir mesele var. Bu yıllardan beri gelen ve Türk Devleti'nin bir meselesi... AKP'nin de değil, CHP'nin de değil, MHP'nin de değil; BBP'nin de değil, kimsenin meselesi değil... Bu, Türk Milleti'nin bir meselesi...  Bu devlete ait bir mesele... Dolayısıyla bunun çözümünde parti ayrımı gözetilmez ama Hükümetin de yaptığı birçok yanlış var. E, biz onu da defalarca dile getirdik... Bugüne kadar gelen Açılım Süreci'nin Çözüm Süreci'nin aslında bir Çözülme Süreci olduğunu, Ayrışma Süreci olduğunu... PKK'nın güçlenme süreci olduğunu da söyledik... Ama bugün için gelinen noktada eğer Hükümet, bu terör ile gerçekten mücadele edecekse, bununla ilgili gerekli altyapıyı oluşturup, gerekli tavrı gösterecekse ve samimiyetle... Biz de o samimiyete inanırsak, tabi devletimizin, hükümetimizin yanında olacağız.

Biz devletimiz için, milletimiz için, vatanımız için ölümü göze almış insanlarız. Rahmetli Liderimizin bir ifadesi var; bir konuşmasında diyor ki: 'Benim vatanım, milletim, devletim sözkonusu olur da ben siyasi hesap yaparsam; partimi ya da şahsi çıkarımı düşünürsem Allah beni kahretsin!' diyor. Biz siyasete böyle bakıyoruz. Bizim için önce devletimiz, vatanımız gelir. Ondan sonra siyasi tercihlerimize bakarız. Onun dışında hepimiz bu toprakların çocuklarıyız. Hepimiz Türk Milleti'nin evlatlarıyız. Başka bir kimliğimiz yok ki bizim..."

Bizim Saadet Partisi'ni haberleştirdiğimiz sırada hep şu dikkatimizi çekiyor: "Eğer Saadet Partisi Meclis'te olsaydı, böyle olmazdı" denildiğini gözlemliyoruz. Bu aşamada CHP ve MHP'nin AK Parti karşısında gerçekleştirdiği muhalefet siyaseti, sürekli kimi çevrelerce eleştiriliyor. Eğer BBP, 7 Haziran Seçimleri'nde Meclis'e girseydi, bu söylediğiniz şartlar etrafında yani askere ve polise yetki vermesi, geri adım atmamak koşullarında Hükümete sizin verdiğiniz desteği verir miydi? "Aslolan vatansa, gerisi teferruattır" diyecek kişilerden olur muydunuz?

"Biz bunun örneklerini verdik zaten... Rahmetli Muhsin Başkan da verdi. Zamanında Refah-Yol Hükümeti'nin kurulmasına, Muhsin Başkan izin verdi. O 7 kişiyle güvenoyu vermeseydi Hükümete, o günkü Hükümet kurulamayacaktı. Sonrasında 28 Şubat süreci var... Şimdi mesela herkes 28 Şubat'ın kahramanının kendisi olduğunu iddia ediyor ama aslında bu memlekette 28 Şubat'ın gerçek kahramanı Muhsin Yazıcıoğlu'dur. O günlerde tanklar yürüdüğü zaman birileri camı açıp, perde kenarından sokaklara bakıyordu. Ancak Muhsin Yazıcıoğlu Meclis'te çıktı dedi ki: 'Ben, namlusunu millete çevirmiş bir tanka selam durmam!' dedi. Bu iradeyi ondan başka kimse gösteremedi ki... Bu bir yerleri, bazı noktaları rahatsız etti.

Sonra... Yine o zamanlarda 'Türkiye İran mı olacak, Cezayir mi olacak?' tartışmaları varken, Muhsin Başkan şöyle bir açıklama yapmıştı: Dedi ki, 'Türkiye İran olmaz, Türkiye Cezayir olmaz ama biz Türkiye'nin Suriye olmasına da müsaade etmeyeceğiz!' dedi. Muhsin Başkan bunu söylerken, ordu içerisindeki bir mezhepsel teşkilatlanmayı da deşifre etti. Genelkurmay'dan teşekkür mesajları gelmişti Muhsin Başkan'a... Biz bunu da biliyoruz...

Biz, o günlerde bunun nasıl gereğini yapmışsak, bugün de yaparız. Rahmetli Muhsin Başkan'ın çizgisinde, Büyük Birlik Partisi'nin çizgisinde, biz milletimizin menfaatine olacak her türlü Hükümetle de muhalefetle de birlikte oluruz. Ama milletin menfaatine olmayacaksa, biz hiç kimseyle birlikte olmayız. Milletimizin yanında oluruz."

Terörle mücadele konusunda Hükümete destek verilmesine yönelik fikrin, özellikle de seçim öncesinde son derece çarpıcı bir çıkış oldu. Bu şekilde söylemen büyük bir cesaret işiydi. Bu cesaretinin kaynağı nedir? Beykozlu oluşunun, Giresunlu oluşunun bir katkısı var mı bu cesaretine? Hani, alt kimliğin Giresun ise de üst kimliğimiz Beykozlu, biliyorsun...

"Olaya bu şekilde bakılır mı bilemiyorum... Yani belki de Giresunlu olmanın özelliklerini taşıyorumdur... Bu yaştan sonra kemençe çalmayı öğrendim. Ama aslında doğrusu şu: Ben olaya Müslüman Türk çocuğu olarak bakıyorum. Yani bu coğrafyada bizim varoluş sebebimiz olan bir kimliğimiz var. Bu kimlik, Müslüman Türk kimliğidir. Yani bu kimliğin içinde KürtTürkmen'i Alevi'si Çerkez'i LazGürcü'sü... Hepsi var. Yani hani 'üst kimlik' dediniz ya? Esas üst kimliğimiz, bu Müslüman-Türk kimliğimizdir. Yani bu baskın kültür, bu hepsini kuşatan kültür, Müslüman-Türk kültürüdür. Biz o kimlikle bakıyoruz ve o kimliğin gerektirdiği bir duruş sergilemeye çalıştığıma inanıyorum.

Şimdi bizi tanıyan zaten tanıyor. Biz, gerektiğinde kendi partisine de muhalefet etmiş bir kişiyiz... Onu da yaptım. Şimdi ben en son Yerel Seçimler'de Belediye Başkanı Adayı oldum; Mustafa Destici ile helalleştik... 'Gel helalleşelim' dedi bana ve helalleştik. 'Eyvallah' dedik. Onlarla da sıkıntı yaşadık; muhalefet ettik. Biz, doğrunun yanındayız. Yoksa ille de şu parti olsun, bu parti olsun diye bir derdimiz yok. Memleketimize hizmet etsinler, doğruyu yapsınlar; biz de muhalefet olmayalım."

Kırıldıkların var mı, seni üzenler var mı?

"Var tabi... O yorumlarda okuyoruz; hiç alakası olmayan ithamlar, yakıştırmalar... Bunu da bizi çok iyi tanıyan adamlar yapıyor. Dışarıdan birisi zaten yapmaz, bizi bilmezler... Yani o kadar ucuz yakıştırmalar, ithamlar var ki... Hani, 'çamur at, izi kalsın' derler ama onun karşısında bir söz daha var; 'güneş balçıkla sıvanmaz'... Onlar bize vız gelir, tırıs gider... Ama hoş değil tabi... İnsan üzülüyor, kırılıyor. Hiç gereği yok...

Bir de şu var: Benim şimdiye kadar hiç kimseyle şahsi bir meselem olmamış... Yer gelmiş, hem maddi hem manevi açıklarını kapatmışız... Destek olmuşuz... Ama bu insanlardan, en yakınlarından bunu görünce bazen şunu düşünüyor: 'E, ben niye uğraşıyorum ki, bu kadar o zaman?' diye..."

Tüm bunları konuşmuşken, şunu merak ediyoruz Sayın Murat Miniç... Acaba, dün gece yatağınıza yatarken, 'Yahu ne kadar önemli bir adammışım ki, bir sözüm olay oldu... Binlerce kişi yorum yaptı, beni aradı; yazımı okudu...' Hiç bu açıdan da baktınız mı?

"Ben kişisel sosyal hesabımda bir açıklama yazısı paylaşmıştım. Orada da üç tespitte bulundum:

Birincisi şu: Hani herkes diyor ya 'Algı operasyonu, algı operasyonu' diye... İşte, bu bir algı operasyonu... Bunu yapan gazeteci arkadaş da gerçekten başarılı oldu. Ben tebrik ediyorum. Yalnız enteresan olan konu da şu: Eleştiren arkadaşların hepsi, algı operasyonlarına karşı olan insanlar... Yani hem algı operasyonlarına karşısınız, hem de bir algı operasyonunun içerisindesiniz ama farkında değilsiniz."

O zaman araya girdim ama... 'Okumak şart!' diyebilir miyiz Sayın Miniç bu durumda? Demek ki, algı operasyonlarının bir parçası olmak istemiyorsak, hem okuyacağız hem de okumadan bir yorumda bulunmayacağız... Bunu söyleyebilir miyiz?

"Aynen öyle... Algı operasyonuna karşı olan insanlar var ancak aynı insanlar bu yaptığınız haberin daha içeriğini bile okumadan bana eleştiride bulunuyorlar, hakaret ediyorlar, küfür ediyorlar. Ama haberin içeriğini okuduktan sonra aynı insanlar şunu da yazmış: 'Arkadaşlar, lütfen haberin içeriğini okumadan yorum yapmayın' demişler. Demek ki, birincisi bu: Algı operasyonu diye bir gerçek var...

İkincisi sosyal medyanın gücü... Bu çok önemli... Bana Yenimahalle'den Ortaçeşme'ye ve hatta Riva'ya kadar her yerden mesajlar geldi, yorumlar geldi... Ortalık toz duman oldu. Zannedersem halen daha da devam ediyor. Yani bu Sosyal Medya'nın gücü açısından çok önemli bir gösterge...

Üçüncüsü de şimdi... Biraz önce söylediğinize geleceğim... Çok önemli bir adam olduğum konusuna... Ben aslında çok önemli bir adam olduğuma inanmıyorum. Hasbelkader, Cenab-ı Allah'ın takdiri... Bir yerlere geldik. Bir seçim oldu: Kendi gücümüze bakarsak, yaptığımız işlere bakarsak; ne gücümüz ne de yaptığımız işlerin karşılığıydı ama... Ben Allah'ın takdirine inanan bir insanım... Beykoz'da biz bir seçime girdiysek, başarılı olduysak; bu Cenab-ı Allah'ın takdiriydi. Biz yoksa kendi gücümüze, yaptığımız işlere bakarsak, Allah'ın takdiri olmadan bu kadar başarılı olmamız mümkün değil... Belli ki, görünmeyen güçlerin bize yardımı olmuş... Fakat böyle tepkiler sonucunda şunu da anladık: Demek ki, bize oy verse de vermese de bizim söylediklerimiz önemseniyor. 'Amaaaan, ne demişse ne demiş' demiyor hiç kimse... Demek ki, biz o duruşu gösterebilmişiz. Şükürler olsun..."

Özel Röportaj/Dost Beykoz

Beykoz'da üzerine yıldırım düşen Fatih Uludağ vefat etti
Önceki Beykoz'da üzerine yıldırım düşen Fatih Uludağ vefat etti
Kırmızı Beykoz
Sonraki Kırmızı Beykoz