A. Raif ÖZTÜRK
  • 20/04/2015 Son günceleme: 20/04/2015 12:34
  • 5.003

SORU: “Allah herkesi, niçin farklı-farklı yarattı? Onu zengin, beni fakir. Onu güzel, beni çirkin vb. yaratacağına, herkesi eşit yaratsaydı ya!” (Hâşâ.)

CEVAP: Kur’ân ve Risale-i Nur metodu olan ilginç misâllerle, muknî birkaç cevap olacak.

1.) Oya işleyen bir kadın düşününüz. Sahibi olduğu ipliklerin bazılarıyla dantel yapıp vitrinlerini süslerken, o yumaktaki ipliklerin bazılarıyla çeşitli eşyalar, meselâ elbezi veya takke yapıyor. Bu eşyalara şuur verildiğini farz ederek düşünelim. Dantellerin; “beni böyle yapıp, niçin şu bardak ve sürahilerin altına hapsettirdin?” demeye hakları var mı? Veya el bezlerin ise “bizi niçin dantel veya takke yapmadın?” veya “niçin şu renk yapmadın” demeye hakları olabilir mi?

2.) Çeşitli renklerde otomobil üreten bir fabrikaya, siyah renkli otomobilin, “niçin beni kırmızıya boyamadın?” veya “Bizi niçin aynı renk ve tip yapmadın” diye itiraz etmeye hakkı olabilir mi?

3.) Ünlü bir ressama, en güzel resmi gösterilerek, “niçin tüm tablolarını böyle (veya bunun aynısı) yapmadın?” denilebilir mi?... ..Ve hâkezâ… (Bu örnekler pek çoktur.)

İşte yukarıdaki soru da, şu 3 öneklerdeki sorular kadar basit, akıldan uzak ve mantıksız, hatta aşağılık bir sorudur. Fakat saf ve masum kişilerin, kafalarının bulanmaması için cevap veriliyor.

Bir başka küfrî soru:

-“Allah (cc.) beni yaratmadan önce, bana niçin sormadı veya danışmadı? Benim rızam alınmadan, beni dünyaya göndermesi haksızlık değil mi?”

Bu soru da yukarıdaki gibi, şeytanın kafa bulandırmak için fısıldadığı, aşağılık, akıldan uzak ve tamamen mantıksız bir sorudur ve cevabı ise zaten bu sorunun içindedir.

Soruya biraz daha dikkat eder misiniz? “Beni yaratmadan önce” diye başlıyor!

Ben yaratılmadan önce demek, “ben yokken” demektir.

  • Yahu, sen yok iken, kim ile veya hangi ‘SEN’ ile danışılmasını bekliyorsun?
  • Olmayan bir şey ile nasıl danışılabilir ki?...

Bir küfrî soru daha:

-“Her şeyi Allah yarattı diyorsunuz. Tamam doğru da, peki (hâşâ) Allah’ı kim yarattı!?...”

Bu soruya cevap; muhterem Mehmet Kırkıncı hoca efendiden:

-“Otuz-kırk vagonlu bir tiren düşününüz. “En arkadaki vagonu kim çekiyor?” ..denildiğinde, “..onun önündeki vagon!” denilebilir. Bu vagonlardan her birisini, önündeki vagonun çektiği söylenebilir. Fakat iş lokomotife dayandığında, artık ‘lokomotifi kim çekiyor?’ diye bir sual sorulamaz. Zira, çeken fakat çekilmeyen bir lokomotif olmazsa, tiren TREN olmaz. Tirendeki düzen bozulur ve hareket meydana gelmez. Mutlaka çeken ve başkası tarafından çekilmeyen bir güç olmalıdır. Bu güç için de bunu kim çekiyor denilmez…”


Diğer taraftan bir elma, elma fabrikası olan elma ağacında yapılmaktadır. Bu ağaç ise, kâinat fabrikasında inşa edilmiştir. Eğer elma ağacının da, kâinatın da, nihayetsiz bir ilim ve kudret sahibinin eseri olduğu kabul edilmez ise şayet, kâinat fabrikasına da bir fabrika, o fabrikaya da başka bir fabrika icap edecek ve bu mesele bir noktaya dayandırılamadan sürüp gidecektir...”

             Bir başka örnek:
“Bir er; emri onbaşısından, o da çavuş veya yüzbaşıdan ve nihayet diğer yüksek rütbeliler de başkumandan, başkumandan ise emri padişahtan alır. ‘Ya padişah kimden emir alıyor?’ ..şeklinde bir soru sorulamaz. Zira padişah da birinden emir alsa, o da emir alan derecesine iner ve onun emir aldığı zat padişah olur. Yâni emir veren, fakat emir almayan bir zâtın varlığı muhakkaktır ve o da padişahtır...”
 

Verilen misallerden anlaşılacağı gibi, yaratılanların, bir birini, silsileler halinde meydana getirmesi mümkün değildir. Ve onları yaratan, fakat kendi yaratılmamış olan mutlak bir Kudretin varlığı, olamazsa-OLMAZ zaruretindedir…

 

Aynı soru müşrikler tarafından bizzat Peygamber Efendimize (a.s.m.) sorulmuştu. Bu soru üzerine Cebrail (as.), Allahü Azîmüşşân'dan İhlâs Sûresini cevap olarak getirmiştir.

Bu sûre ile şirkin bütün çeşitleri, kökünden kesilip atılıyor, tevhidin bütün mertebeleri en güzel bir şekilde izah ve ispat ediliyordu. Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz de bu soruyu soran kimselere yine İhlâs Sûresi ile cevap verilmesini beyan buyurmuşlardır.

Cenâb-ı Hak İhlâs suresinde, kendisini kullarına şöylece bildirmektedir:

"De 'ki O Allah'dır, bir tektir. (O) Allah'tır ki Samed'dir (Her şey O’na muhtaç, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir). Tevlîd etmediği (doğmadığı-doğurmadığı) gibi, tevellüd de etmemiştir (doğurulmamıştır). Hiçbir şey O'nun dengi (veya benzeri) değildir."

Evet, bu gerçekler, bütün açıklığı ile ortada dururken, “Cenâb-ı Hakk’ı (hâşâ) kim yarattı!” diye soru soranlar, sadece cahilliklerini ortaya koymuş olacaklardır...

Câhil olmadıkları halde böyle bir soru soruluyor ise o zaman “Küfrü îlân” makamındadır…

 

Konumuzu, sözlerin en güzeli ve en doğrusuyla noktalayalım:

  • Ey kâfirler! Allah'ı nasıl inkâr edebilirsiniz ki, siz ölü iken size hayatı veren O’dur. Şunu bilin ki, tayin ettiği vâde gelince, sizi öldürecek, yine diriltecek ve sonunda O’nun huzuruna götürüleceksiniz. (Bakara S. 28. Âyet.)

Kâfirler, Allah'ın, ‘tanrılıklarını kabul ettiğine dair hiç bir delil indirmediği birtakım nesneleri’ Allah’a ortak saydıkları için, Onların kalplerine korku salacağız. Onların gidecekleri yer cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür! (Âli İmrân S. 151. âyet.)

  • O kâfirlere ki onlar dinlerini oyun ve eğlence konusu haline getirmişlerdi; dünya hayatı kendilerini aldatmıştı. İşte onlar, kendilerinin en önemli günü olan bu günkü karşılaşmayı unuttular ve âyetlerimizi bilerek inkâr ettikleri gibi, Biz de bugün onları unutup kendi hallerine terk edeceğiz. (A’raf S. 51. Âyet.) [Prof. Dr. Suat Yıldırım mealinden.]

..Başak söze ne hâcet!...

Yazarın Yazıları