A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 17/08/2014 00:11
  • 7.232

Kur’ân-ı Kerîmde; birçok sûre, “Yerde ve gökte ne var ise her şey Allah’ı c.c. tesbih eder! (över, anlatır, zikreder)” anlamındaki ayetle başlar.

İsra suresinin, 44. âyetinde de “..Yedi kat gök ve yer ve onların içindekiler Allah’ı yücelterek anarlar. Hiç bir şey yoktur ki O'nu (c.c.) ÖVEREK ve yücelterek anmasın, tesbih etmesin; ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O Şefkatlidir ve Bağışlayandır.”

Görüldüğü gibi âyetler çok nettir…

Burada şeytan zayıf akıllara; “..haydi; insanlar, melekler ve cinler Allah’ı tesbih edebilirler, övebilirler. Fakat hayvanlar veya cansız cisimler O’nu c.c. nasıl övsün, nasıl ansın, nasıl tesbih etsin?” şeklinde yanıltıcı bir soru getirerek vesvese verebilir.

Küçük maddi yaralar, başlangıçta tedavi edilmez ise vücudu sarıp tahrip edebildiği veya kangrene çevirebildiği gibi, bu tür manevi yaralar da böyledir. Fakat çok önemli bir fark vardır. Maddi yaralar sadece birkaç yıl sıkıntı verebilir veya en çok geri kalan ömrümüzü bitirebilir. Manevî yaralar ise hiçbir zaman bitmeyecek olan EBEDÎ ömrümüzü mahvedebilir. Cehennem azabına ve zindana çevirebilirler. Bu nedenle, bu gün bu konuya önem vererek, birlikte anlamaya çalışacağız…

Meselâ şöyle bir haber duysanız veya okusanız:

-“Japonlar öyle bir makine icat etmişler ki, makinanın bir tarafından ot-saman attığınızda, diğer taraftaki musluklarından saf, temiz, yağlı ve bol mineralli ve vitaminli bir mayi (SÜT) çıkıyor” diye bir haber duysanız, o Japonları çok takdir edersiniz, değil mi? Haberin detayını okuduğunuzda:

-“O makinaya siz ot veya saman atmasanız bile, o makina kendisi dolaşarak bu ham maddeleri kendisi bulup içine alıyor, yine süt üretebiliyor” denilse, takdirimiz bir kat daha artar. Haberin devamında:

-“O makine aynı hammadde ile ayrıca YÜN de üretiyor, kemerinizi, cüzdanınızı, çantanızı v.d. eşyalarınızı yaptığınız malzemeyi de üretiyor” denilse, o makinayı yapanları takdirimiz öyle artar ki, onları övmeye başlarız.

Yine haberin devamında:

-“O makine her arızalandığında, teknisyen çağırmaya gerek kalmıyor. Birçok arızasını kendisi tamir ediyor” diye yazsa, takdir ve övgülerimiz daha da artar.

Yine o haberin devamında:

-“O makinayı birkaç yıl kullandıktan sonra, o makine kendisi gibi bir veya birkaç makine daha, yine kendisi üretiyor” denilse, o Japon’ları sadece o makine nedeniyle öve öve bitiremeyiz. Değil mi?

  • Şimdi lütfen konuya iyice odaklanarak düşünelim:

İnsanlık tarihi boyunca, koyun, keçi, inek, manda, deve v.s. gibi tüm hayvanlar, yukarıda arz edilen hayret verici işleri ve üretimleri mütemadiyen yapıyorlar.  Üstelik de süt ve yünden başka bizlere ET, deri, sebzelerimiz için GÜBRE ve İÇ YAĞ gibi önemli madde ve gıdaları da veriyorlar.

Şimdi yukarıdaki varsayım misaldeki Japonları öve öve bitiremezken, bu hayvanlar ve bizlere sundukları menfaatler, LİSAN-I HÂLLERİYLE bizlere, Yüce Yaratıcı olan Allahı c.c. tanıtmıyorlar mı? Onun c.c. İlim ve Kudretini takdir ettirmiyorlar mı? O’nu c.c. takdis ederek övmüyorlar mı? Âyetin sonundaki “onların tesbihlerini anlamazsınız.” ..ifadesinden de “şu kulaklarla duymadığınız için ve lisan-ı hali okuyamazsanız anlamazsınız” Bu nedenle “düşünmelisiniz, hal lisanını öğrenmelisiniz ve tefekkür etmelisiniz” mesajları çıkmaktadır.

Türkiye'mizde, yılda 15 098 000 ton süt üretildiğini, TZOB resmi rakamlarından öğreniyoruz. Kayıt dışı olarak köylerde sağılanları ve mahallinde kullanılanları siz ilave ediniz. Bu gerçeğe (resmi rakama) göre, bizlere her gün İkrâm-ı İlâhi olarak 41 364,3 Ton süt gönderiliyor. Yani her sabah kalktığımızda, Yüce Rabbimiz tarafından bizlere 4136,4 büyük TANKER dolusu taze süt gönderilmiş olduğunu görüyoruz. İkişer metre Aralıklarla, 42 Kilometre uzunluğunda, süt dolu tanker konvoyunu bir düşününüz. Ülkemize âdeta Rahmet hazinesinden, her sabah bir süt ırmağı akıtılıyor, değil mi?...

  • Bu hârika ve mûcizevî akış; bu süt ırmaklarını akıtanı, yani Yüce Rabbimizi c.c. bizlere zikretmiyor mu, anlatmıyor mu, tanıtmıyor mu, övmüyor mu?...
  • Sadece süt değil ki, BAL IRMAKLARINI, yüzbinlerce çeşit meyve ve SEBZE türlerinden, her birinden milyonlarca ton gönderilişini de düşünelim. Üzüm, çilek, hurma, elma, armut, dut, portakal, karpuz, kavun, domates, biber, patlıcan v.s.’nin binlercesini de düşünelim.
  • El ele ve omuz omuza vererek, sütleri, balları, meyveleri v.b.’leri meydana getiren cansız, akılsız ve şuursuz atomları, mineralleri ve molekülleri de düşünelim.

Bu cansız, akılsız ve şuursuz atomları, mineralleri ve moleküller, lisan-ı hâlleriyle “BU İKRAMLAR ASLA BİZİM İŞİMİZ OLAMAZ” diye fısıldamıyorlar mı? Bu nimetlerin ve ikramların her biri bizlere, lisan-ı halleriyle yaratıcılarını haykırmıyorlar mı? Övmüyorlar mı? Şâyet bu haykırışları ve övgüleri duyamıyorsak, elbette O yüce Yaratıcımızı gerektiği gibi tanıyamayız ve O’nu c.c. hak ettiği gibi sevemeyiz…

  • Bu durumda da yine Tevbe Sûresi 24. Âyetin azap tehdidine muhatap oluruz.

-Habibim, de ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesada (iflâsa) uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size Allah'tan ve Resulünden ve O'nun yolunda cihad (mücadele) etmekten daha sevimli ve önemli ise. . . o halde Allah emrini (azabını) gönderinceye kadar bekleyin! Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmezler.”

Her fırsatta hatırlattığım gibi, yine hatırlatmak istiyorum: Şu haykırışları ve övgüleri duyabilmenin ve HAL LİSANLARINI anlayabilmenin en kolay, en kestirme ve en verimli yolu ve egzersizleri, NUR TERAPİLERDİR. Bu âhir zaman asrının bir nevi Kur’ân tefsirleri olan Risale-i Nur okumaları ve sohbetleridir. İşte bu nedenledir ki Kur’ândan sonra, sadece Risale-i Nur eserleri 52 Lisanda neşredilerek, tüm dünyada iştiyakla okunuyor.

Ülkemizde ceberut ve dikta bir rejim döneminde yıllarca yasaklanmış olması, o günkü yöneticilerin af edilmez zulmü ve unutulmaz ayıbıdır.

Bugün Allaha c.c. binlerce şükürler olsun ki, Risale-i Nurlar devletin eliyle bastırılarak, yüksekokullarımızda bile okunuyor. Orijinalliğinin korunması ve art niyetli tahrifatlara sahteleştirmelere fırsat verilmemesi için de ‘Kur’anı, yani Mushafları koruma sistemiyle’ ‘BANDROL mecburiyeti’ konuldu. Bizlere sadece dikkatlice ve bol bol okumak, anlamak ve huzur içinde yaşamak kaldı… Vesselâm.

Yazarın Yazıları