Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Cemaatin acınacak hali ve din görevlilerin rolü… 1

Yıllar önce; “Camileri bize 6 aylığına verin, tüm halkı 6 ayda komünist (veya sosyalist) yaparız”, şeklinde ciddi bir iddia okumuştum. Bu iddiayı, cami sayısını ve din görevli sayılarıyla birlikte fırsat buldukça düşündüm. Bu konudaki imkânlarımız, gerçekten böylesine gıpta edilecek kadar çok geniş olduğu halde, başarısızlıklarımız ise maalesef had safhadadır. 

Evet; o ceberut tek parti dönemi (!) haricinde, bu camiler 6 ay değil, 60 ay da değil, kesintisiz olarak her zaman biz Müslümanların elinde değil mi? Buna rağmen; son istatistiklere göre, her Müslüman’ın mutlak kılması gereken, fakat gerçekte 5 vakit namaz kılanların oranı niçin hâlâ  %28?… Bu 5 vakit namaz kılanların içinde, Kur’ân okumayı bilenlerin oranı, niçin %100 değil de %45?… Dikkat ediniz, tüm halkın değil, cami cemaatinin %55’i Kur’ân okumayı bilmiyor! Bu ayıp bize yeter…

Önceki yazılarımda arz etmiştim, halk arasında yapılan istatistiklerde, halkın çoğunluğu maalesef dört halifeyi bile sayamıyor. Fahrî görev yaptığım birkaç camide, cami cemaatiyle yaptığım röportajlarda, 5 vakit cemaate gelenlerin büyük bir çoğunluğunun, Yüce dinimizin temeli olan EDİLLE-İ ŞER’İYYEYİ (Şer’î delilleri) ve hareketlerimizi belirleyen EF’ÂL-İ MÜKELLEFÎNİ bile maalesef sayamadığını müşahede ettim. Her Müslüman’ın mutlak bilmesi gereken, Yüce Rabbimizin Esmâ-ül Hüsnalarını bırakın, SIFATLARINI bile sayamıyorlar. Kitap okuma oranı %4,5 olup, Televizyon izleme oranı %94 olan bir toplumun, sokakları da böyle olur. Yani, ''Meryem" kadar iffetlisini istiyorsan, "İMRAN" kadar kararlı ve Gayretli olacaksın.
Peki, şimdi can alıcı soruyu soruyorum: Bu acı tablonun sorumluları kimler? İMAMLARIMIZ, VÂİZLERİMİZ ve diğer DİN GÖREVLİLERİMİZ, böylesine geniş imkânlara rağmen acaba niçin başarılı olamıyorlar? Elbette vazifelerini hakkıyla ve lâyıkıyla yapanlar çok var, ancak bir realite olan şu acı tablo, çoğunluğunun mâzur olmadığının da ispatidir. 
İşte bu iki soruya CEVAP ve bu acı tabloya ÇÖZÜM aramak için bu hafta bu konuyu seçtim. Teşhis ve çözüm olarak, öncelikle vurgulamak istiyorum ki: “VUSÛLSÜZLÜKLERİMİZ, (neticeye ve hedefe ulaşamamış olmamızın sebebi) USÛLSÜZLÜKLERİMİZDENDİR,” (yani teşhissizlik, metotsuzluk, plân ve program eksikliğindendir)… 
Diğer bazı sebepler: Din görevlisi olmaya talip olanların, severek talip olmayışı. Yani, diğer fakülteleri kazanamayınca, boşta kalmamak için İLAHİYAT'IN zorunlu yazılması. ..Ve bu işin lokomotifi olan İhlâs ve muhabbetin olmaması. Çünkü, Memur zihniyetine benzememek için, bu meslek için “emr’i Bil ma’rûf ve nehy’i anil münker” anlayışı şarttır.

Çok önemli bir işadamı olan Mrh.Hacı Sultan Yıldız amcamızın imam ve vaizlere o yıllarda “..siz cemaate söylüyorsunuz, fakat kendiniz eksik tartıyorsunuz. ‘Eksik tartmayınız’ âyetini siz niçin uygulamıyorsunuz?” diyerek, fırça düzeyinde sitem ettiğini duydukça “fırça atacak başka suçlu yok mu ki, bu zât imamlarla uğraşıyor” diye üzülüyordum. O yıllarda Rahmetli babacığım da imam idi. Her namaz vakitleri arasındaki boşluklarda, kitaplarının içine gömülmüş olarak, sürekli vaazlar hazırlıyordu. Hazırladıklarının egzersizlerini yapmak için, esnafı dolaşır, önce onlara anlatır ve meraklı-heyecanlı bir yerinde bırakıp “devamını, camide dinleyin” diyerek, esnafı hatta kahve müşterilerini bile cemaate teşvik ederdi. 
Oysa bugün, başka vilâyetlerden bazı dostlarımın bana anlattıklarına göre, din görevlilerinin bir kısmının maalesef ikinci iş olarak emlâkçılık, galericilik, rentecar, vb. işler yapıyorlarmış. Şayet bunlar doğru ise bu görevliler, esas vazifelerini nasıl ‘eksiksiz olarak’ yapabilirler ki…

Şimdi de ‘cami cemaatinin’ bugünkü ahvaline bir bakalım: İmam ve vaiz arkadaşlarıma, bu vahim tabloyu hatırlatarak sebeplerini ve suçluları sorduğumda, bir sorup BİN “ÂAHHH” işitiyorum. Şöyle ki: Hocam, bizler de vaazlarımıza babanız gibi titiz hazırlanıyoruz. Caminin İLÂN panosuna da vaaz saatlerini asıyoruz. Hatta namazların sonunda da “Şu namazdan 30 Dk. Önce, vaaz var. Lütfen iştirak ediniz” diye de anons ediyoruz. O saatten önce biz camiye geliyoruz ve cami avlusundaki 40-50 kişiye selâm vererek geçip, vaaza başlıyoruz. Camiye maalesef sadece 4-5 kişi giriyor. Diğerleri ise ezan okununcaya kadar aralarında (!) parti, patırtı, mal, mülk, araba, futbol v.s. konuşuyorlarmış, diye sitem ediyorlar.
Evet, bu savunma da haklı gibi görülüyor, ancak acaba bu söyledikleri doğru olduğu halde, imam ve vaizler gerçekten de haklı mı acaba?… İşte burası daha çok önemli!…

•    Muhterem dostlarım, şimdi hiç kimse kusura bakmasın. Uzun zamandan beri bu vahim tabloyu düşünürken, bir kitapta şu aşağıdaki cümleyi okuyunca, sanki beynimde şimşekler çaktı. Çünkü bu konunun en önemli ve şok cevabını bulmuştum:
O paragrafı aynen alıyorum: Âmâların kullandığı Barille (1810) alfabesi çok kolay olduğu halde, gözleri görenler bu alfabeyi asla öğrenemezler. Acaba NİÇİN?… 
CEVAP: Çünkü İHTİYAÇ DUYMAZLAR. Yani, insan ihtiyaç duymadığı bir şeyi öğrenmek istemez ve öğrenemez. Daha açık bir ifadeyle; bir şeyi öğrenmek için, önce İHTİYAÇ DUYMAK, öğretmek için de İHTİYAÇ DUYULMASINI SAĞLAMAK şarttır…
•    Çok doğru, değil mi?… İşte ana sebep bu!… Fakat NASIL?… 

En iyi kendimi bildiğimden, kendimden bir örnek vererek konuyu biraz açalım: 
1986 Yılında bir teknik araştırma için, 30 günlüğüne Japonya’ya gönderileceğimi 1,5 sene önceden öğrenince, okul İngilizcemi geliştirmek ve Japonca öğrenmek için, iş çıkışı ve kendi paramla ve tüm ulaşım zorluklarına rağmen hiç üşenmeden 18 ay kurslara devam ettim. 
..Acaba niçin?…
Orada (yolculukta ve Japonya’da) o iki lisana, bir aylığına bile olsa İHTİYAÇ DUYDUĞUM İÇİN, değil mi?… Evet, ihtiyaç duyulunca, fedakârlıklar da sınırsız oluyor. Yani; Davası, bu konuda ve her konuda derdi ve iddiası olan insanlara çok ihtiyacımız var…
Şimdi düşünelim: Evet, insanlara bir şeyler anlatabilmek, öğretebilmek veya onların sizi dinlemesini sağlayabilmek için, bu anlatılacak bilgilere NİÇİN İHTİYAÇLARI OLDUĞUNU, öncelikle anlatmak şarttır. Meselâ 50 000 senelik kabir ve Berzah yolculuklarını ve mutlaka sevk edileceğimiz o EBEDÎ Âhiret âlemini, öncelikle onlara çok iyi anlatmak lazımdır… 
…Fakat NASIL?…    
>>>Köşe yazısı sınırlarını daha fazla zorlamamak için, Risale-i Nur destekli cevapları, çareleri ve en etkin çözümleri, bir sonraki yazıma havale ediyorum. >>>

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

3 adet yorum var

  1. ahhh… ahhh… ahhh…
    Ne desem ki ?..
    Memur zihniyetiyle olmaz…
    En iyisi yazdığım bir tavsiyeyi göndereyim…

  2. Cemaat olmayı hafife alıp sahabeleri örnek almayan,namaz çıkışı camii den kaçarcasına evine giden,vaaz ve sohbetlerde uyuyan…velhasıl bir ilgisizlik!!!!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER