Beykoz Tanıtım

Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım
Beykoz Tanıtım

İstanbul’un fethini gören ve fetihte önemli bit fonksiyonu yerine getiren Beykoz’la ilgili birçok çalışma gerçekleşmiştir. Bu çalışmalardan bir kısmı arşiv kaynaklarına bir kısmı ise ikinci el kaynaklara dayanmaktadır. Beykoz’un sahip olduğu idari, siyasi ve askeri özellikleri ile tarihi ve kutsal mekanları; camileri, mescitleri, türbeleri ile lezzetli ve doğal kaynak sularının aktığı çeşmeleri, boğazı süsleyen yalıları, sahil sarayları, kasırları; sosyal ve iktisadi hayatın olmazsa olmazları vakıfları ile insanların ruh ve bedenlerini dinlendirdikleri saklı cennet bahçeleri ve mesire alanları ile nihayet doyumsuz boğaz manzarasıyla her devirde bir cazibe merkezi konumunda olduğu muhakkaktır. Bütün bu güzelliklerin tarihten yansımalarını Osmanlı arşiv belgelerinde görmek, tarihi seyir içerisinde oluşan kültür varlıklarının tarihini gözler önüne sermek büyük bir mutluluk kaynağıdır.

Tarihçilerin M.Ö. 700’lere kadar götürdüğü Beykoz’un tarihi bizim için daha çok Osmanlı Sultan Yıldırım Bayezid’in 1402 yılında Amiskos’u Bizanslılarda fethetmesi ve adını Beykoz’a dönüştürmesiyle başlamaktadır.

Beykoz isminin nereden geldiğine ilişkin çeşitli rivayetler söz konusudur. Bu rivayetler içerisinde en meşhuru, Beykoz isminin Kocaeli beylerbeyinin Beykoz’da oturmasına nispetle üretilenidir. Rivayete göre Farsçada köy anlamına gelen “kos” sözcüğünün Türkçe “bey” sözcüğüne eklenmesi sonucunda ortaya çıkan Beykos (Beyköyü) sözcüğü kentin adı olarak kalmıştır. Beykos zamanla Beykoz’a dönüşmüştür. Bilinen başka bir rivayet ise, kentin Osmanlı idaresine girdiği dönemden sonra kentte inşa ettirilen On Çeşmeler adlı çeşmenin yanından bulunan büyük bir ceviz ağacına binaen ortaya çıktığı iddiasıdır. Bu rivayete göre söz konusu dönemde “koz” kelimesi “ceviz” sözcüğünü nitelemek üzere kullanılmaktadır. Bu yörede ceviz ağaçlarının çok sayıda bulunması nedeniyle bu yöreye Binkos adının verildiği ve bu ismin zamanla Beykoz ismine dönüştüğü ileri sürülmektedir.

Beykoz bölgesi İstanbul’un fethinden Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar av ve dinlenme alanı olarak kullanılmıştır. Başta Osmanlı sultanları olmak üzere saray erkanı bu vesile ile burada av köşkleri, saraylar, yalılar bina etmişler ve sefer dışındaki vakitlerinin bir bölümünü burada geçirmişlerdir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Beykoz av köşkleri arasında bahsettiği Tokat Kasrı ve bahçeleri hakkında: “Fatih Sultan Mehmet’in seferde olan sadrazamının gönderdiği haberci, nefes nefese, heyecanla Tokat’ın fethedildiği müjdesi verince Fatih Sultan Mehmet: Tez zamanda bir bahçe yapılsın ismine Tokat Bahçesi denilsin. Tokat surlarına benzeyen bir set çekilsin…” şeklinde emir verdiğini aktarmaktadır. Etrafı surlarla çevrili bir bahçe içinde, havuz ve şadırvana sahip muhteşem bir köşk yaptırılmıştır. Bu vesile ile yaptırılan Tokat Kasrına ve Beykoz’a Sultan Fatih’ten sonra da bütün Osmanlı sultanları ayrı bir önem vermişlerdir. Bu öneme güzel bir örnek olarak genç yaşta tahta çıkan IV. Murat’ı (1623-1640) görmekteyiz. Genç sultanın kasrı çok beğendiği, hatta kasrın bahçesindeki çimenlikte cirit oynattığı söylenmektedir.

Sultanların av merakı bölgenin av hayvanları açısından oldukça bereketli olduğunu göstermektedir. Nitekim Beykoz’dan Şile ve Ömerli’ye kadar uzanan ormanlık sahada karaca ve yaban domuzu avı yapılmaktaydı. Beykoz’un doğusunda yer alan sık ormanlık alanlarda bugün bile yaban domuzu avı yapılabilmektedir. İlçe sınırlarının kuzeydoğu yakasında tavşan, çulluk, tilki ve nadiren dağ kekliği avlanabilmektedir. Ayrıca Ömerli baraj gölü civarında kaz ve ördek avı da yapılabilmektedir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Beykoz’u: “…lebi deryadan bağlar kenarından gitmek üzere Servi Burnunu’nun üç bin adım güney tarafında, bir liman-ı azimin kenarındadır. Sekiz yüz haneli, bağ ve bahçeli, mamur bir kasabadır. Camii, mescidi, hamamı, sibyan mektebi, küçük sokakları, ağaçlarla müzeyyen çarşı ve pazarı vardır. Çarşı ve pazarı çok bakımlıdır. Halkı bahçıvan, oduncu ve balıkçıdır. Ab-ı havası nefistir. İskelesinde bir kılıç balığı dalyanı vardır. Beş altı gemi direğini birbirine bağlayıp denize dikmişlerdir. Karadeniz tarafından kılıç balıkları geldiğinde direğin tepesinde ki ademler ellerindeki taşları kılıçbalıklarının arkasına doğru atınca balıklar emin yerdir diye liman ağzına doğru girer. Burada ağlara takıldıklarında balıkçılar kayıklarla kılıçbalıklarına yanaşıp kargı ve tokmaklarla bunları avlarlar. Buradan içeride Akbaba, Sultan, Alibahadır, Dereseki, Alemdağ, Koyun Korusu, Yuşa Nebi mesireleri vardır” ifadeleriyle tanıtmaktadır.

Beykoz’un Kuzey tarafında bulunan Beykoz çayırı denilmekle şöhret kazanmış olan çayır özellikle bahar mevsiminde özellikle İstanbul mesirelerinin en güzelidir. Bu mesire geniş bir vadiyi doldurmakta ve ulu çınarlar tarafından süslenmektedir. Çayır Hünkar İskelesi’nden daralarak Tokat mevkiine kadar uzanmaktadır. Çayırın içerisinde yer alan türlü mekanlar, ağaçlarla çevrili yollarla birbirine bağlanır. 20. Yüzyılın başlarında İstanbul’un değişik semtlerinden piknik yapmak için çeşitli okulların öğrencileri için buraya gemi seferlerinin yapıldığı bilinmektedir.

Beykoz, günümüze ulaşan en önemli tarihi mekanlara sahip olmasıyla da meşhur olan bir ilçemizdir. Bu mekanlardan bazılarının banileri ve yaptıkları eserler; Yıldırım Bayezıd tarafından yaptırılan Anadoluhisarı, Kanije Beylerbeyi Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Kaymakdonduran Çeşmesi, Mimar Sinan tarafından yaptırılan İshak Ağa çeşmesi (On Çeşmeler) ve İskender Paşa Camii, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırılan Hidiv Kasrı ve Sultan I.Mahmut’a hediye edilmek üzere yaptırılan Küçüksu Kasrı vs akla gelebilen en belli başlılarıdır. Yuşa Peygamber’in yine Beykoz’da Yuşa tepesinde medfun olması burada bir camii, türbe ve imaretin yapılması inanç turizmi açısından bölgeyi değerli kılan diğer bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır.

Beykoz’un özellikle sanayi devriminden sonra İstanbul’un sanayi ve imalat merkezi haline getirildiğine yine belgelerde şahit olmaktayız. Büyükbaş hayvancılığın bu bölgede gelişmiş olması ayrıca Asya’dan Avrupa’ya geçiş noktasında bulunması burada bir deri ve kundura fabrikasının kurulmasına vesile olduğunu söyleyebiliriz. Bu fabrikadan üretilen ürünleri büyük bir bölümü askeri ihtiyaçların karşılanmasına matuftur. Bunun dışında su ve orman kaynaklarının oldukça münbit olması sebebiyle bir kağıt fabrikası inşa edilmiştir. Bunun dışında cam, seramik, un, fes, demir fabrikaları da yine bu bölgede inşa edilmiş ve ülke ekonomisine büyük katkılar sağlamışlardır.

Ayrıca Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yabancı şirketler tarafından da şirketler kurulmuştur. Hatta bu bölgede yabancıların arazi satın aldıkları ve çiftlikler kurduklarını yine belgelerden öğrenmekteyiz.

Bugün Beykoz ilçesi batıdan İstanbul Beykoz, kuzeyden Karadeniz, doğudan Şile ve güneyden de Üsküdar ve Ümraniye ilçeleri ile çevrilmektedir. İlçe merkezi 19 mahalleden meydana gelmiştir. Biri merkezde olmak üzere iki bucağı bulunmaktadır. Beykoz bucağına 11 köy, Mahmut Şevkat Paşa Bucağı’na da 8 köy bağlıdır.

Beykoz ilçe merkezine bağlı mahalleler, Anadoluhisarı, Anadolukavağı, Beykoz(merkez), Çamlıbahçe, Çiğdem, Çubuklu, Göksu,Göztepe, Gümüşsuyu, İncirköy, Kanlıca, Kavacık, Ortaçeşme, Paşabahçe, Rüzgarlıbahçe, Soğuksu, Tokatköy, Yalıköy ve Yenimahalle’dir.

Köyleri; Merkez Bucağı’na bağlı, Akbaba, Alibahadır, Anadolufeneri, Çavuşbaşı, Çayağzı (Riva), Dereseki, Elmalı, Kaynarca, Mahmutşevketpaşa, Polonez, Poyraz, Mahmutşevkatpaşa Bucağı’na bağlı, Ömerli (bucak merkezi), Bozhane, Cumhuriyet, Göllü, İshaklı, Kılıçlı, Öğümce, Paşamandıra’dır.

Osmanlı Devleti’nin son döneminde Mehmed Raif tarafından İstanbul ve kazaları hakkında yazılmış Mir’at-ı İstanbul adlı eserde Beykoz tarihine ait önemli bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca müellif Beykoz ve köylerinde yer alan cami, mescit, hamam gibi eserleri, mesire yerlerini, doğal su kaynaklarını, çeşmelerini, kitabelerine varıncaya kadar tanıtıcı bir üslupla ele almıştır. Son dönem Osmanlı kaynaklarından Mir-at’ı İstanbul adlı eserin Beykoz bölümünü sadeleştirerek Beykoz’un kısa bir tarihçesini çıkarmaya çalıştık.

Beykoz


Beykoz kasabası Boğaz’ın sol sahilinde Kuzeybatı’dan Güneydoğu’ya uzanan sahilin ortasında bulunan merkez kasabadır. Kasaba Beykoz ve Yalıköy olarak ikiye ayrılmaktadır.

Arnavudköyü, Dereseki ve Akbaba taraflarından gelen su ile Tokat Kasr-ı hümayunu deresinden gelen Tokatsuyu birleşerek Beykoz çayırının içinden geçerek Hünkar İskelesi’nden boğazla birleşir. Deniz’e birleşme yerinin sağ tarafında büyük ve o döneme göre modern bir kağıt fabrikası inşa olunmuştur. Kasaba içerisinde İshak Ağa Çeşmesi denilen meşhur bir çeşme bulunmaktadır. Kasaba merkezinde birçok yalı ve köşkler ile köylü evleri bir arada bulunup iki adet kasr-ı hümayun, bir askeri debbağhane ve bir de kışlası vardır. Ayrıca Beykoz’da üç tekkei üç cami-i şerif, bir mescit, bir muvakkithane ve altı büyük çeşme mevcuttur.

Beykoz cami-i şerifinin banisi Serbostaniyan-ı Hassa’dan Mustafa Ağa’dır. Bitişiğinde olan mekteb bostancıbaşılardan Ahmed Ağa tarafından bina olunmuştur. Beykoz’un Pazar kayığı da bu kişinin vakfındandır. Kasaba merkezinde ki büyük çeşme İstanbul’da odabaşı çarşısında camisi olan Behruz Ağa’nın hayır eseridir. Yanında ki hamam çeşmenin musakkafatındandır. Çeşme, I. Mahmut Han’ın emriyle 1159’da yenilenmiştir.

Hünkar İskelesi Mescidi


Karakoldaki görevliler için minaresiz bir mescit bina olunmuştur ve ayrıca buraya yakın su değirmenleri yanında minaresiz bir mescit daha vardır.

Yalıköy Mescidi


Hünkar İskelesi yakınlarında ki Yalıköy Mescidi’nin banisi Serbostaniyân-ı Mustafa Ağa’dır. Mescidin yanındaki hamam ile değirmen mescidin vakfıdır. Mescid’in haziresinde İstanbul’un fethinde bulunmuş gazilerden Gazi Yunus adlı bir yeniçeri yatmaktadır.

Dereseki


Dereseki köyü Karakulak sırtlarından başlayarak Batı’ya doğru akan bir derenin kaynağı tarafından iki sıra evlerden ibaret küçük bir köydür. Bu köyde bulunan mescidin bânîsi Şeyhülislam Molla Fenari Mehmed Efendidir. Mescidin minberini Burnar İbrahim Ağa yaptırmıştır. Köy fındık ağaçları ve bülbülü ile meşhurdur. Yakında ve bir bağ içerisinde Karakula Suyu denilmekle meşhur bir akarsu bulunmaktadır. Bu su için III. Sultan Selim devrinde Valide Sultan Kethüdası Giridi Yusuf Ağa mermer taşalr ile bir çeşme yaptırıp çeşmenin suyunu da bir arslan ağzı lülesi şeklinde yaptırdığı lüleden akıtmıştır. Ayrıca bu çeşmenin iki tarafına birer kök inşa ettirmiştir.

Akbaba Köyü

Yuşa Dağı yakınlarında olan bun köyde Sultan I.Ahmed Han zamanında Harem-i Hümayun’da kethüda kadın olan Canfeda Hatun tarafından inşa edilmiş bir cami bulunmaktadır. Bu köyün yakınında bir büyük mezar olup mezar taşında tarih bulunmamaktadır. Rivayet olunduğuna göre bu mezar taşı Fatih Sultan Mehmed Han’la gelen gazilerden birine aittir. Bu köyün bir de hamamı vardır.

Yuşa Dağı

Bu dağ Beykoz’un kuzeyinde bulunup 195 metre yüksekliğinde bir tepe olup üzerinde bir cami-i şerif ile Hazret-i Yuşa’nın kabri vardır. Dağın zirvesinden Karadeniz ile boğaz tamamen latif bir panorama halinde görünmektedir. Adı geçen dağın doğu eteğinde Âb-ı Hayat adında bir su kaynağı bulunmaktadır. Kuzeybatı eteğinde be deniz sahilinde Macar tabyası bulunduğu gibi Anadolukavağı’da kuzeyinde bulunmaktadır.

Burada bulunan mescit, Sultan III.Osman Han’ın sadrazamlarından Mehmet Said Paşa tarafından 1169 senesinde yaptırılmıştır. Sultan Abdülaziz Han zamanında 1280 tarihinde tamir olunmuştur. Caminin elli adım ilerisinde bir tatlı su kuyusu ile yanı başında abdest almak için muslukları bulunan bir çeşme bulunmaktadır. Çeşme’nin üzerinde “Sâhibü’l-hayrât ve’l-hasenat ser kurenâ-yı hazret- şehriyârî-i sabık Ahmed Bey’in bendeleri Yusuf Ağa 1278” yazılıdır.

Dağın alt tarafında Tokat Bahçesi denilen meşhur Kasr-ı hümayun ve Büyük havuz bulunmaktadır. Tokat ismiyle anılmasının sebebi Sultan Mehmed han Hazretleri’nin İstanbul’u fethettikten beş sene sonra Tokat şehrinin fethi müjdesini burada almasıyla buraya Tokat ismini vermiştir. Ayrıca buranın mesire alanı olarak düzenlenmesi için emir vermiştir. Fatih’ten sonra buralar her ne kadar itibardan düşmüş ise de Sultan I.Mahmud Han burayı tekrar mamur edip 1159 yılında kasır tekrar inşa edilmiştir. Bu kasrın yakınında Mâ-i câri Bahçesi adıyla bir mesire alanı bulunmakta olup bugün buraya Macar Bahçesi denilmektedir.

Sultaniye

Beykoz yakınlarında bulunan bu mesire alanında bir mescit vardır. Gümüşsuyu denilmekle şöhret kazanmış âb-ı leziz buraya yakın dağdan gelmektedir. Vezirlerden Pir Mustafa Paşa’nın oğlu Mehmed Bey 1177 tarihinde burada bir çeşme inşa etmiştir. III.Selim devrinde buraya bir de nişan taşı konulup setler tamir edilip çeşme yenilenmiştir.

Sütlüce ve Umur Yeri

Beykoz’un üst sahilinde yani Anadolukavağı tarafında ve Beykoz’a yürüyüş mesafesi 45 dakikalık uzaklıkta bulunan ufak bir koydur. 19. Yüzyılın sonlarında burada taş ve kireç ocaklarında müstahdem amelenin ikametleri için yapılmış birkaç hane vardı. Bu köy yelken gemilerin in barınmasına müsait bir konumdadır. Macar tabyası ile Anadolukavağı arasında bulunan Sütlüce mevkisi İstanbul’un önemli mesirelerindendir. Oldukça lezzetli ve soğuk suyu bulunan bir çeşmesi ile bir taş ocaklarını içermektedir. Ayrıca burada Tarîkat-i Sadiye’ye mensup Hasîrizâde Tekkesi bulunmaktadır.

 

Anadolukavağı

Karadeniz boğazının girişinde yani darlaşmaya başladığı mahalde Anadolu sahilinde bulunan bir köydür. İstanbul’un 17 mil mesafesinde bulunmakla yalıları ve köy evlerinden müteşekkil olup Rumelikavağı’nın karşısındadır. İdarece Beykoz Kaymakamlığı’na tabidir. Anadolukavağıı Mirşah Mehmed Efendi, Dolay, Ayazma, Taşlık, Çeşme olarak 5 mahalleden oluşmaktadır. Anadolukavağı’nın merkezinde oldukça büyük bir çarşı olup içinde büyük bir çeşme ile 1278’de Veznedar Ali Bey tarafından hayrat edilmiş zincirli bir kuyu bulunmaktadır.
Kavak kalesi Rumelikavağı kalesiyle birlikte 1033 senesinde inşa olunmuştur.

Mirşah Mehmed Efendi

1001 tarihinde Midillili Haci Ali Reis’in yaptırdığı bir cami olup merhumda bu caminin bahçesinde medfundur. Ayrıca bu mahallede ahali tarafından 1245 senesinde bir mescit yapılmıştır. Mescit’in bitişiğinde bir inas (kız) mektebi ve bir de hamam bulunmaktadır.

Ayazma

Bu mahallede bir ayazma bulunduğundan bu şekilde isimlendirilmiştir. Bu mahalle de tarihsiz bir çeşme vardır.

Ceneviz Kalesi

Yuşa Tepesi ve Anadolukavağı’nın Kuzeyi’nde ve kavağın üst tarafında Ceneviz Kalesi adıyla eski bir kale bulunup boğazın Karadeniz kısmıyla Büyükdere önlerine hakim bir konumda gayet sağlam bir istihkamdır. Eski adı Yoros’dur. Kavak yakınlarındaki bu bölgede Sultan Bayezid Han-ı Veli hazretleri tarafından bir mescit bina edilmiştir. Vaktiyle kale içerisinde bir çeşme ile bir hamam varmış ancak günümüzde sadece harabeleri kalmıştır. Yine kale civarında Hızırtaşı denilen meşhur bir taş olup ahali tarafından sıkça ziyaret edilmektedir. Taş yaklaşık iki metre yüksekliğinde ve kucaklanamayacak derece de büyük olup yalnız baş kısımlarından biri yere dayanmış şekilde durmaktadır.

Taşlık

Bu mahallede 1292’de inşa olunmuş biri büyük ve diğeri küçük olmak üzere iki adet çeşme bulunmaktadır.

Çeşme

Bu mahallede 1270 tarihinde bina edilmiş büyük bir çeşme vardır. Çeşme mahallesinde ayrıca Kösem Valide denilmekle şöhret kazanmış Mahpeyker Sultan tarafından yaptırılmış bir cami bulunmaktadır. İki katlı olarak bina edilen bu cami Beylik Camii olarak bilinir. Bitişiğinde erkek öğrenciler için mekteb-i ibtidaiye bulunmaktadır. Cami 1245 senesinde Sultan Mahmut Han emriyle yenilenmiştir.

Anadolu Feneri

Köy Büyükburun, Poyraz tabyası arasında arasında Sakal limanı ile Kabakoz limanı arasındaki sahili ile Doğu’ya doğru bir kavis oluşturmaktadır. Bu köyden sahili takip ederek Riva’ya doğru bir yol gittiği gibi Güney’e doğru Abraham Paşa caddesinden başlayarak Akbaba’nın doğusunda yer alan mezarlık yakınlarındaki Dereseki ve Karakulak’a giden yol ile birleşir.

www.dostbeykoz.com