AK Parti'nin arkasında derin bir tarih var. Resmi ideoloji tarafından dışlanmış olan dindar gençlik, örgütlenerek haklarını savunmak ve ezilmişlikten kurtulmak için 1970'li yıllarda politik mücadeleye başlamıştı.
Sağ siyasette ülkücülerin altında ezilen İslamcı gençlik, kendi başına hareket etmek istemiş ve Akıncılar isimli dernek kurmuşlardı. 1980'li yıllara gelindiğinde ülkücülerin sokaktaki sağ siyaset üzerine kurdukları hegemonya Akıncılar ile sarsılınca çatışmalar yaşandı. 23 Şubat 1979 günü Akıncı lider Metin Yüksel, Fatih Camisi avlusunda ülkücüler tarafından vurularak öldürüldü. Buna benzer çok sayıda acı olaylar yaşandı. Akıncılar o yıllarda sokaklarda öldü, darbe sonrası siyasi faaliyetlerine yasak getirildi. Ancak pes etmediler, Erbakan liderliğindeki partinin kadrolarında iş başına geldiler. Sonuçta ise 1976 yılında kurulan Akıncılar kendi içlerinden iki Cumhurbaşkanı (Gül ve Erdoğan), bir başbakan (Erdoğan) ve çok sayıda bakan ile milletvekili-belediye başkanı çıkardı.
Akıncılar ruhunu ayakta tutan, zulme karşı mücadele etme ve güçlüyü yenme duygusuydu. O duygudan o günün kadroları hiçbir şey kaybetmedi. Bugün, Erdoğan ve ekibi yine zulme karşı mücadele veriyor. Hedeflerini ise büyüttüler. Türkiye ile sınırlı kalmadılar ve tüm dünya mazlumlarının yanına koştular. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra tüm güçleri ile dünyaya hâkim olan zalimlerle savaşıyorlar.
Ancak bir tehlike var, bu kadroların yerine yenileri yetişiyor mu? Akıncılar akın etti, istedikleri siyasi gücü kazandılar ama bu gücü koruyacak yeni kadroları var mı?
Bu soruyu soran ve bu konuda kaygı duyan gençler olarak akıncılar ruhunu temsil eden yeni bir iddia ortaya attık. Şimdi sıra bizde dedik, artık medeniyetimizi anlatacak gücümüz var, yola koyulalım diye başladık işe.
Medeniyetçiler isimli bir grup kurdum. Bire bir akıncı gençliğin heyecanını taşıyan gençlerle birlikte yola çıktık. Medeniyetçiler grubu olarak akıncılardan sonraki görevin bize düştüğünü anladık. İslam'ın medeniyetimizin ve binlerce yıllık devlet geleneğimizin barışçı yüzünü dünyaya göstermek istiyoruz.
Dünyanın neresinde olursa olsun, insanların, 'bu topraklarda barış var, huzur var, özgürlük var' deyip kapımızı çalabilecekleri bir düzen kurmak istiyoruz. Fikrinden, cinsel tercihinden, inançlarından, siyasi düşüncesinden veya yaşam tarzından dolayı dışlanmış tüm insanların, 'ben Türkiye'de kendi kimliğimle özgürce yaşarım' diyebileceği bir zemin hazırlamak istiyoruz. Ortadoğu'daki sınırları kaldırıp, halklarla 150 yıllık özlemimizi gidermek istiyoruz.
Hayallerimiz çok büyük. Kendini dışlanmış hisseden herkesin Türkiye'ye gönül rahatlığı ile geleceği günleri yaratacağız. "Bu topraklarda özgürlük var" diyerek Türkiye'yi işaret eden insanların heyecanını göreceğiz.
Medeniyetçiler, inançlı veya inançsız, dindar veya laik, sağcı veya solcu diye bakmadan, herkese kucak açıyor. Başta insanı, devleti, doğayı, canlıları, kültürleri, dilleri koruyan ve farklı yaşam tarzlarını güvence altına alan bir düzen kurmak istiyor. Tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi bu toprakları herkesin gönül rahatlığı ile yaşayabileceği bir mekân haline getirmek istiyoruz.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra halkı birbirine düşman eden politikaların artık rafa kalktığını, bu saatten sonra barışın en temel politik değer olduğunu düşünüyoruz.
Bu gün temelini insan hak ve özgürlüklerine dayandırmayan hiçbir politik düşüncenin siyasi ortamda yaşama şansı yoktur. Bu yüzden biz insan haklarının en üst seviyede korunması gerektiğine inanıyoruz. Cumhuriyet uygulamaları büyük acılar yaşattı. Geçmişi ile yüzleşemeyen, hatalarından ders çıkarmayan, uyguladığı zulmü çağdaşlaşma projesi diye pazarlayan devlet düzeni yerine yepyeni bir düzen kuracağız.
Binlerce yıldır birlikte yaşadığımız Arap, Kürt, Rum, Laz ve Ermeni gibi birçok milleti düşman olarak gören devlet artık ölmüştür. Biz bu halklarla barış içinde yaşadık, barış içinde yaşayacağız. Medeniyetçiler olarak derin bir yolculuğa başladık... Bu derin yolculukta herkese biletini ayırdık.
twitter.com/caglarcilara
