Kader GÜR
  • 24/03/2015 Son günceleme: 24/03/2015 18:15
  • 8.071

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Hükümetin varlığını hatırlatınca, kamuoyunda "Acaba Bülent Arınç ile Recep Tayyip Erdoğan karşı karşıya mı geldi?"

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Hükümetin varlığını hatırlatınca, kamuoyunda "Acaba Bülent Arınç ile Recep Tayyip Erdoğan karşı karşıya mı geldi?" şeklinde bir algı oluştu. Devamında, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Bülent Arınç ile ilgili Fethullah Gülen'in yakınında olduğunu ima eden tweetler atınca, ortalık birden karıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Arınç'ın Hükümet vurgusuna "Ben de gökten zembille inmedim!" diyerek, halkoyuyla seçildiğini anımsattı. Tüm bu sıcak gelişmelerin ardından ise yine muhalefet partileri 'el ovuşturmaya' başladı. Seçim öncesi tekrar tekrar önümüze geleceğinden adımız gibi eminiz...

Şimdi olayları sakin bir şekilde değerlendirelim...

Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen'in karşı karşıya geldiği durumlar oldu. Herkes bunu kendi bakış açısıyla değerlendirdi. Erdoğan'dan yana olanlar Erdoğan'ı destekledi; tersi, Gülen'den yana olanlar da Gülen'i destekledi. Burada gözden kaçırılan şey ise Recep Tayyip Erdoğan'ın da Fethullah Gülen'in de 'dindar' insanlar olduğu gerçeğiydi. Her ikisi de muhafazakârlardı. Hiç muhafazakâr ya da dindar olmayan kişiler ise Erdoğan-Gülen atışmasında, birinden yana 'saf tutmak' istediler. Siyasi çıkarları olduğu için de Gülen'den yana tavır koydular. Burada ortada duran tek şey ise 'çıkar'dı. Ancak Recep Tayyip Erdoğan'ın çıkarıyla Gülen ya da onu destekleyen muhalefet partilerinin çıkarı arasında derin farklar vardı.

Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık koltuğuna ilk oturduğu günden beri şahsi çıkarını toplumun çıkarıyla ortak bir noktaya getirmeyi başarmıştı. Daha önceki DSP-ANAP-MHP koalisyonunun toplum çıkarına ters düşen ekonomi başta olmak üzere pek çok alanda yaptığı yanlışların Recep Tayyip Erdoğan farkındaydı. Kendisi de halkın içerisinden gelmişti ve halkın çıkarlarının 'ne olduğunu' iyi biliyordu. Yoksa Kürt Açılımı gibi açılımı yapmak niye istesin ki? Ne gerek vardı? Ancak gerçekler tüm çıplaklığıyla gösteriyordu ki, Recep Tayyip Erdoğan, toplumsal huzur ve tümüyle ülkenin çıkarı için işi kökünden halletmeye kararlıydı. Kişisel çıkarları olan ve seçimden açık ara zaferle ayrılan hiçbir lider kendisini 'Kürt Açılımı' ile riske atmazdı. AK Parti'nin Kürt Açılımı ve Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Dersim olayları' için Başbakanlığı döneminde özür dilemesi; Erdoğan'ın halkın çıkarını kendi çıkarının da önüne koyduğu gerçeği konusunda vatandaşı ikna etti. İkna etti ki, yenilenen her seçimden Recep Tayyip Erdoğan hep zaferle ayrıldı. Bu sırada ise yukarıda da belirttiğim gibi muhalefet partiler, kenarda el ovuşturarak, sözüm ona 'muhalefet' yaptı. Ancak halk bu boş sözlere inanmadı.

Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili benim yazdığım bir kitap vardır 2002 yılında... İsmi: 'Esaretten Zirveye'. Ben bu kitabımda, Tayyip Bey'in hemen yanında duran bir kişi olarak AK Parti'nin Kuruluş yıllarında öne çıkanları aktarmıştım. Benden sonra çok daha kapsamlı kitaplar da yayımlandı yine Tayyip Bey ile ilgili... Bu kitapları okuyanlar var ise bileceklerdir ki, AK Parti'nin kuruluş süreci de ilk yılları da çok sancılı geçmiştir. Abdullah Gül ve Bülent Arınç ile birlikte Recep Tayyip Erdoğan'ın daha sonra kapanan Fazilet Partisi'nden ayrılarak AK Parti'yi kurmasının perde arkasında büyük sancılar vardır. Ancak burada Bülent Arınç'a da hakkını vermek gerekir: Bülent Arınç, o yıllarda Abdullah Gül'den de Recep Tayyip Erdoğan'dan da daha popüler bir isimdir. Dolayısıyla AK Parti'nin kuruluş dönemindeki en önde gelen ismi hiç kuşkusuz Bülent Arınç'tır. Şu halde Melih Gökçek için Bülent Arınç'ın "Haddini aştı!" sözleri çok isabetlidir. Çünkü o günler düşünüldüğünde, kendi başına bir parti kuracağı düşünülen Melih Gökçek ile Bülent Arınç, neredeyse kıyaslanamaz bir haldedir. Bülent Arınç'ın AK Partililiği de dava adamlılığı da asla tartışılamaz! Ancak AK Parti'ye 'sonradan' dâhil olan ve Belediye Başkanlığı döneminde partiyi oldukça yıpratan Melih Gökçek için aynı şeyleri söylemek de mümkün değildir.

Kimin galip kimin mağlup olacağını elbet zaman gösterecektir. Ancak kimi gerçekler vardır ki izleri asla silinmeyecek, silinemeyecektir. Bunlar artık tarihe yazılmış ve hatta kazınmış gerçeklerdir. Birincisi, Recep Tayyip Erdoğan, 10 yılı aşkın süredir icraatlarıyla halkın menfaatlerini kendi menfaatleri önüne geçirmiş, önemli bir liderdir. İkincisi, AK Parti'nin kişilere ve dolayısıyla da Erdoğan'a bağlı günlerinin artık sonuna gelinmiştir ve Davutoğlu'yla birlikte 'kurumsallaşma' dönemine geçilmiştir. Üçüncüsü, Melih Gökçek gibi 'hadsiz' davranışların da artık parti içerisinde 'daha cesur' kararlarla değerlendirilmesinin zamanı gelmiştir. Dördüncüsü ve sonuncusu ise Türkiye'de muhalefet yokluğundan sıkılan AK Parti, belli ki, kendi muhalefetini kendisi yaratıp, en azından 'heyecan' arayışına girmiştir.

Bu durum 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimleri’nin sonucunu değiştirmeyecektir.  

Yazarın Yazıları